Velinimet

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ilık ve yağışlı geçen kışın ardından bahar yüzünü gösterdi en sonunda. Bundan böyle yoğun ve disiplinli çalışma vaktidir artık…

Hızla toprakları tava getirip kültür bitkilerinin sağlıklı yaşayabileceği ortamlar yaratma zamanıdır. Toprak, pek bizlerin alışık olmadığı kadar ağır gibi gözükse de öyle cennet gibi bir coğrafyada tarım yapıyoruz ki; bir iki ekipmanla uygun toprak tavını elde edebiliyoruz.

Bir de bu yağışlı kıştan sonra, son derece ağır topraklarda tarım yapmak durumunda olan meslektaşlarımızı düşünelim: Balçık gibi topraktan kendine ekmek çıkarmaya çalışan ziraatçıların emek yoğun gayretleri. Genelde sert geçen kışların ardından bir o kadar sıcak geçen yazlar. Üzerine önyargılarla donanmış bilgi yetersizliği ve sonuç yokluk…

Bu coğrafyada sahip olduklarımızın değerini bilmemiz gerekiyor…

Ödemiş sulanabilir tarım toprakları, 25 milyon hektarlık sulanabilir Türkiye tarım topraklarının binde birini oluştururken ülke tarımsal hasılasının yüzde ikisini karşılıyor. Tüm tarımsal Ar-Ge’lerden ve bilimsel yönlendirmelerden uzak olmasına rağmen…

Sürdürülebilir sistem yetersizliğine rağmen Türkiye birim alan tarımsal değer üretiminin 20 katı tarımsal değer üreten Ödemiş toprakları velinimettir…

Bu havzada tarım yapmanın bedeli; çok paralar kazanarak günü kurtarmayla değil, geleceğe yönelik bilimsel bakış açılarının doğru uygulamaları ve sürdürülebilirliği ile ölçülmeli…

Ödemişli ziraatçı dostlarla Antalya’ya yaptığımız teknik gezideki bir söz, anlatmak istediklerime iyi bir örnek:

Islah, deneme ve aşılama seralarının oluşturduğu toplam 150 dekarda 70 ziraat mühendisi, 1000 civarında çalışanı olan firma yöneticisi meslektaşım şöyle diyordu:

Yıllar önce liseyi İzmir’de okurken biz Antalyalı olarak Ege tarımına ulaşılamaz özentiyle bakar, Küçük Menderes’te yapılan ziraatın Antalya’nın çok önünde olduğunu duyar, görürdük. Ama şimdi Antalya tarımda çağı yakalayarak en küçük üreticisinde bile uluslararası ilişkiler oluşmuştur. Fakat her Ege’ye gidişimde tarımsal alışkanlıklarının hala yıllar öncesi kaldığını görünce üzülüyorum…”

Bunları duymak, çevresine toplumsal sorumlulukla bakan herkes gibi üzüyor bizi elbet. Belki sevgili dostun dediği kadar değil geçmişte kaldığımız. Elbet yol aldık ama olması gerektiği kadar değil…

Kendiliğinden, olduğu kadar…

Değişimler; havzanın ekolojik, topografik, toprak, su ve tarım kültürleri üzerinden hazırlanan makro tarımsal projelerle gelmiyor. Tarımsal ürünlerin ona harcanan emeğe karşılık vermesi oluyor hep ölçü…

Havza tarımımızın bu zaman diliminde de insan beslenmesinin stratejik gıdalarından biri olan patates üretiminin artık sona doğru gelmesi, kaynak kullanımı adına sizi kaygılandırmıyor mu?

Türkiye doğal çayır-mera alanlarının yüzde üçünü oluşturan Ege Bölgesi’nin yüzde yetmişinin olduğu Doğu ve İç Anadolu bölgelerine göre, Türkiye süt üretiminin yüzde on ikisini karşılaması, nereye kadar sürdürülebilir ve rantabldır?

Topraklarımızın değerini bilmek, üzerindeki tarımsal üretimin en yüksek katma değer elde etmeyi planlamak ve sürdürülebilir uygulamalarından geçer…

Kendisi gölgesinden büyük olan, sorumluluk ve bilgiye sahip bölgemizin seçilmiş ve atanmışları, yüzünü geleceğe dönmüş havza insanlarımızla bir araya samimiyetle gelmeli. Ardından sağlam örgütlenmeleri, uluslararası akredite kalıntı laboratuarlarını yaratarak Küçük Menderes’in tarımsal ürünlerinin katma değerini en tabanda hakça paylaşımının önünü açmalıdırlar…

Üzerine bastığımız bu özel topraklar, hepimizin velinimetidir.

Velinimet