Umudun ateşini harlatmak

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bir karınca, yağmur sonrası çamurlu bir yolda bir avuç su birikintisinin içine düşer. Canını kurtarmak, hayatta kalmak için uğraşırken kendisini aynı birikintiye düşmüş küçük bir yaprağın üzerine zar zor atar. Önce dinlenir, kendine gelir.

Sonra şöyle bir etrafına bakar ve hafif bir esintinin kuvvetiyle yol alan yaprakçığın üzerinde doğrulur ve az önceki can derdine düşen o değilmiş gibi “Var mı benden başka bu deryaların kaptanı?” diye düşünür. O anda yoldan geçen bir hayvanın ayağının sıçrattığı bir su damlası, kendini emniyette hissettiği çamurlu suyun içine tekrar atıverir.

Güç bela su birikintisinin kenarına vardığında olanları düşünür ve “Bana karınca olmak, yeter de artar” der.

Dünyayı kasıp kavuran bu salgın, teknolojinin gelişmesine paralel eline geçirdiği gücün tesiriyle girdiği derin bir narsistik rüyadan insanlığı uyandırdı. İnsan olmanın ve insan kalmanın ne büyük nimet olduğu hatırlattı.

Hayatta her şey olan insanın önünde belki de geriye bir tek Tanrı olmak kalmıştı. Kendince ona da ramak kalmıştı ama insan, yaratılışla emek vermeden kazandığı insan olmayı gözden kaçırmıştı. Hayatta olacağı en iyi şeyin insan olmak olduğunu unutarak. Belki de insan olmak için doğarken emek verseydik bu kadar ucuza harcamazdık insan olmayı…

2018 Davos Zirvesi’nin ana teması, dünyayı küçük bir elitin yöneteceği idi. Bilimkurgu filmlerinde yapay zeka üzerinden bunun denemeleri yapılıyordu.

Büyük büyük devletler, gücün sarhoşluğu ve şehvetiyle büyük büyük laflar ediyorlardı. Barış diye başlayan söylem ve eylemlerinin ardında Tanrı’nın yerine koydukları gücün nefesleri duyuluyordu.

Bu salgın, bütün artı ve eksilerimizle bize yeniden insan olduğumuzu hatırlattı.

İnsan olmak, hem güçlü hem zayıf olmaktır. İnsan olmak, ölümlü olmaktır. İnsan olmak, hep gülmek değildir. Yeri geldiğinde üzülmektir, ağlamaktır… Gülmeyi kıymetli yapan da zaten ağlayabilmektir.

Bazen dizüstü yere çöküp çaresiz kalmaktır. Sevdiklerimizin ve değer verdiklerimizin gözlerimizin önünde ellerimizden kayıp gitmesidir. Göz yaşlarımızı içimize akıtmaktır. Hüzünlenmektir. Merhameti keşfetmektir…

Bizi sarsan kriz zamanları, aynı zamanda bir turnusol gibidir. İyiyi ve kötüyü, bencilleri ve diğerkamları birbirinden ayırıverir. Hep başkasında görmeyi ve aramayı alışkanlık haline getirdiğimiz kirleri kendi ellerimizde bize gösteriverir. Toplumdan ve en yakınımızdakilerden sakladığımız içimizdeki ben ile baş başa bırakır. Hep görmezden geldiğimiz korkularımızla bizi yüzleştirir.

Bize kendini buhran günlerinde gösteren iç dünyanıza bir yolculuk başlatalım. Zayıflığın ve çaresizliğin panzehiri içimizdeki umudun ateşini harlatalım. Umudun yaşamak, hayata tutunmak olduğunu keşfedelim. Oradan bizi var kılan Allah’la yeniden tanışalım ve huzura maya çalalım…

Umudun ateşini harlatmak