Söylemlerime dokunma!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Öncelikle merhabalar sevgili okuyucular… Bu haftaki yazım; üretilmiş, türetilmiş/inşa edilmiş ve tüketilmiş “söylemler” üzerine bir farkındalık yazısı olacaktır. Önceki haftalarda yazmış olduğum yazılarımın ana fikrinin merkezinde sistem/sistem eleştirisi ve sistemin tezahürleri noktasında farkındalık yazısı mahiyetinde olmuştu. Bu haftaki yazım da yine aynı sistemin tezahür biçimlerinden biri olan “söylemler, söylemler yolu inşa edilgen algı operasyonlarına” yönelik bir farkındalık sağlayacaktır.

Söylemler, kelime anlamı itibari ile evrensel bir terimdir fakat tezahürü noktasında yerel ve bireysel olguların bir aradalığından oluşan, algı operasyonlarını bünyesinde barındıran sözcük zincirleridir. Küçük bir yazının mahiyeti bir bireye, bir gruba, bir topluluğa hatta bir ülkeye mal olabilmektedir. Basit dediğimiz/zannettiğimiz sözcük zincirleri, kolaylıkla insanları provoke edebilmektedir. Hele ki düşünceden ve sorgulamadan uzak bir birey/grupsa kolaylıkla galeyana gelip kitleleri harekete geçirebilmektedir. Ve vicdan terazilerinin ayarı bozulmuş insanlar, bireyin/grubun mahiyetini deşifre ettiğinde bunu kendi mahiyetine çevirip kolaylıkla bireyleri/kitleleri kendi çıkarına hizmet edecek şekilde yönetmekte ve yönlendirmektedir. Hiç düşündünüz mü hayatınıza etki eden söylemleri? Hangi söylemler, benim karar alma mekanizmamda etkili? Hangi söylemler, benim sorgulama noktama etki etmekte? Hangi söylemler, benim yaşamımı ipotek etmekte? Hiç sorguladınız mı hayatınızdaki hangi söylemler, size ve yaşamınıza yön vermektedir?

Örneğin bir suç olgusunu(hırsızlık, gasp) düşünelim (Aynı suç olgusuna ben ve benim karşımdaki, öteki ikilemiyle bakalım.) Aynı suçu bir Türk vatandaşının oğlu, bir de başka x bir ülkenin vatandaşının (mülteci) oğlu işlemiş olsun. Bu suç olgusunun gazete ve manşetlerde yer alış şekilleri oldukça farklıdır. Mülteci çocuk, gazetelerin ilk sayfasında yer alırken Türk çocuk, gazetelerin 4. sayfasında ve görünmeyecek kadar küçük mahiyette bulunur. Haber kanallarında mülteci çocuğun manşeti, büyük ve nefret içerek söylemleri barındırırken Türk çocuğun haberi önemsiz, geçiştirilebilir bir habermiş gibi yansıtılır. İnsan aynı insan, suç aynı suç… Niye ikisi de bir sayfada ve aynı biçimde yer almamaktadır? Nedeni sizce ne olabilir?

Çocuk gelin, kadına şiddet haberlerini bir sorgulayalım. Haberlerde şiddete uğramak, sanki kadının bir suçuymuş, kadının suçunun bir sonucuymuş gibi yansıtılır. Çocuk gelin olmak, sanki çocuğun (evlilikten ve gelin olmaktan ne anlayacaksa) kendi isteğiymiş gibi yansıtılmaktadır. Bu tip algı operasyonları/söylemler; olguların sürekliliğini, nefret, kin ve öfke duygularını inşa etmekte ve yeniden üretim sürecine dahil etmektedir.

Söylemlerime dokunma!