Sevilmemiş Kalpler Durağı

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Güneş yeni batmıştı. Odamın penceresini açıp sokağı izlemeye başladım. Mahallenin çocukları, bağırış çığırış oyun oynuyordu. Uzunca bir süre onları izledim. Her şeyden habersiz, mutlulardı ya da ben kendi mutsuzluğumun kollarında o küçük çocukların mutluluğunu kıskanıyordum içten içe.

Bakışlarımı masum çocukların üstünden çekip odamı incelemeye başladım. Gri bir bulut misali sarmıştı odamı yalnızlık. Sessiz ve soğuk… Buruk duygularım, terk edilişlerin kıskacında ezilmekten bitap düşmüş olsa gerek. Beni kimsesizliğe mahkûm edişinden anladım bunu. Mağrur bakışlarımla tamamen gayesiz bir halde tek tek inceledim duvardaki fotoğrafları. Kırmızı çerçeve içinde annem ve babam…Hemen yanında ahşap çerçevede canımdan öte ağabeyim ve ben. Gülüyoruz ikimizde… Onun altında Kapadokya Gezisi’nde çektiğim fotoğraf… Son olarak kalp şeklinde çerçeveli hüznün fotoğrafı… Sahi, neden hala bu duvarda asılı? Neden hala kaldırmadım ki bu fotoğrafı? Kendime acı çektirmekten zevk mi alıyorum yoksa? Belki de öyle…

Odamdaki kanepe çarpıyor gözüme birden. Ne kadar da huzurlu? Evet şimdi de kanepenin huzurunu kıskanır oldum. Yoksa kızgın mıyım kanepeye? En son onunla oturup sohbet etmiştik sabahlara kadar. O zaman kızgın değildim kanepeye. Ne kadar da bencilim. Terk edilişimin hırsını kanepeden alacak kadar aciz miyim yoksa? Hem bir insan neden terk edilir ki? Sebep ne yani? Uff! Yine başa döndü sorular. Aylar oldu ama ben hala aynı soruların saçma cevaplarını arıyorum. Bulamayacağımı bile bile hem de…

Odamın beni bunaltmasının ardından kalan acılarımı çekmek için yatağıma gitmeye karar veriyorum. Evet, en çok acının kol gezdiği yalnızlığın volta attığı kimsesiz ve neşesiz yatak odama… Dokunmaya kıyamadığım güzel saçlarının her bir telinden ilmek ilmek örülmüş gibi kaplamasına müsaade ettiğim halımın üstünden parmak uçlarıma basarak geçip uzanıyorum yatağıma. Kokusunun hala buram buram burnumda tütmesi tuhaf değil sanırım. Yatağıma uzanınca huzur bulup uyuyakalmam gerekmez mi? Peki ben neden mezara uzanmışım da üzerimde buz gibi toprak var gibi hissediyorum. Yaşarken ölmek mi diyorlar buna? Bu nasıl yaşamak ki? Huzursuz, huzurumu bozan bir telefon sesiyle yalnızlığın pençesinden sıçrayarak çıkıveriyorum. Neden şimdi arıyorsun ki? Bilmiyor musun ruhumun yokluklar arasında sıkışıp kaldığını? Duymuyor musun yüreğimin sessiz çığlıklarını?

Devamı haftaya…

Sevilmemiş Kalpler Durağı