Kur’ân-ı Kerîm’in Kisve-i Tab’a bürünmesi

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ahirete irtihalinden sonra ilk halife Hz. Ebubekir zamanında kitap haline getirildi. Bu ilk Kur’ân, Hz. Ebu Bekir’den vefatından sonra Hz. Ömer’in ve onun vefatıyla kızı ve aynı zamanda Hz. Peygamber’in hanımı olan Hz. Hafsa’nın himayesindeydi.

Hz. Osman zamanında bu tek Kur’ân nüshası çoğaltıldı ve nüshalar belli merkezlere gönderildi.

Emeviler döneminde Mervan b. Hakem, Hz. Hafsa’nın vefat etmesiyle Kur’ân’ın ilk nüshasını Müslümanlar arasında fitne olmasın diye yaktırdı.[1] Yani Kur’ân’ın ilk kitap hali elimizde değil…

Hz. Osman zamanında çoğaltılan bu Kur’ân nüshaları, asırlarca hattatlar tarafından çoğaltıldı… Bu elle çoğaltma işi zahmetli olduğundan her Müslüman’ın elinde kendisine ait bir Kur’ân’ın olması imkansızdı…

Derken 1440’lı yıllarda Johannes Gutenberg, ilk matbaayı icat etti…

Osmanlı himayesinde olan Museviler 1493’te İstanbul ve Selanik’te, Ermeniler 1567’de, Rumlar ise 1627’de kendi matbaalarını açarak harıl harıl kitap ve mecmua bastılar…

Osmanlı Devleti’nin himayesinde ilk matbaa, yaklaşık üç asır sonra 1727 yılında İstanbul’da açıldı…

Bu ilk matbaa, Şeyhülislam Yenişehirli Abdullah Efendi’nin fetvasıyla yani izniyle açıldı… Fakat ne gariptir ki fetvaya göre bu ilk matbaada Kur’an-ı Kerim ve dini eserlerin basılması yasaklanmıştı…

Kur’ân’ın bilinen ilk basımı, Avrupa’da 1530’da oldu ve sonrasında basımı devam etti…

Osmanlı topraklarında bulunan Mısır’da ise ilk matbaa, Napolyon’un işgali sonrasında 1798 yılında açıldı.

Sonra Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, 1831 yılında Bulak Matbaası’nı kurdurdu ve burada ilk Kur’ân, 1841’de basıldı…

Hindistan’da ise Kur’ân’ın ilk baskısı 1850 yılında oldu…

İstanbul’daki basımı ise matbaanın gelişinden yaklaşık 150 yıl sonra özel izinle 1871 yılında yapılmıştır. Yani matbaanın icadının üzerinden yaklaşık 450 yıl sonra…

İlk emri oku olan; akla, bilgiye ve öğrenmeye vurgu yapan bir dinin kitabının baskısının gecikmesi, üzerinde düşünülesi bir konudur…

Hıristiyan Protestan mezhebi kurucusu olan Martin Luther’in Kilise’ye baş kaldırdığı konulardan biri de İncil’in dilinin Latince olması ve onu sadece din adamlarının anlamasıydı… Ve oturdu, Latinceden Almancaya çevirerek herkesin anlamasını sağladı…

“İlim Çin’de de olsa alınız” diyen bir medeniyetin evlatları, asırlarca her bireyin bir Kur’ân’a sahip olmasına -herhalde istemeden- engel oldular…

Günümüzde insanların Kur’ân mealini yani Türkçesini okumasına soğuk bakan hocaların zihniyeti aklıma geldi… “Biz anlarız, anladığımızı size anlatırız” anlayışı…

Bugün harıl harıl Kur’ân basıyoruz fakat bu seferde ruhunu ihmal ediyoruz… Basılan kitabı yaşanan kitaba dönüştüremiyoruz.

Selamlar…


[1] Abdullah b. Ebî Dâvud, Kitabu’l-Mesâhif, (Ankara: Ankara Okulu Yayınları 2018), 34. Bk., Abdülhamit Birışk, “Ku’ân”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, (Ankara: TDV Yayınları 2010), 26:417-422.

Kur’ân-ı Kerîm’in Kisve-i Tab’a bürünmesi