Doğa Ana bizden bıktı mı? Kurtulmak mı istiyor?

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Birçok insan, koronavirüsün bir biyolojik silah olduğuna ve üst güçler tarafından geliştirildiğine inanıyor. İplerin her zaman bizim elimizde olması fikri, tüm dünyanın en üstün en gelişmiş yaratığı olduğumuz fikri çok hoşumuza gidiyor değil mi? Şu an karşı karşıya olduğumuz salgın hastalık, doğanın bize bir cezası. Doğa Ana bizden bıktı, bizden kurtulmak istiyor. Bazı insanlar, hala Doğa Ana’nın bizden daha kuvvetli olduğunu ve bizden kurtulmak için yöntemler geliştirebileceğini kabul etmiyor. Oluyor, yaşanıyor şu an. Yaşıyoruz, içindeyiz.

Dünyayı artık sürdürülebilir kılmamızın vakti geldi. Sürdürülebilir enerji, sürdürülebilir tarım ve sürdürülebilir seyahat. Eve tıkılmış otururken ekoturizm nedir, nasıl yaparız, sürdürülebilir hayat için nelere dikkat etmemiz gerekir düşünmek gerek. Sürdürülebilirlik konulu bir yazı hazırladım.

Nedir bu sürdürülebilirlik?

Sürdürülebilir yaşam, sürdürülebilir gezegen, sürdürülebilir şehirler, sürdürülebilir gelecek derken sürdürülebilirlik kelimesi, bir süredir sıkça karşımıza çıkar oldu. “Peki nedir sürdürülebilirlik?” diye sorduğumuzda bir an duraksamamak elde değil çünkü sürdürülebilirlik sözcüğü, farklı alanlarda kullanılabildiği gibi aslında biraz karmaşık bir kavram.

Bir şeyin sürdürülebilir olması, onun şu anki durumunu devam ettirebiliyor olması ya da kendini yenileyebiliyor olması anlamına gelir. Kelimenin bu anlamından yola çıkarak sürdürülebilirlik kavramı; gelecek nesillere ekolojik, ekonomik ve sosyal koşulları devam ettirilebilir bir dünya bırakmak anlamında kullanılmaya başlanmıştır.

Sürdürülebilirlik kelimesinin bu anlamı, 1983 yılında Birleşmiş Milletler’in yayınladığı ‘Ortak Geleceğimiz’ adlı rapordan sonra şekillenmiştir. Bu rapora göre sürdürülebilirlik, doğanın ve gelecek kuşakların kendi gereksinimlerine cevap verme yeteneklerini tehlikeye atmadan günlük ihtiyaçlarımızı temin etmek ve kalkınmak olarak tanımlanmıştır. Hala kafanızda netleşmediyse sakın endişelenmeyin çünkü bunlar, birkaç kelimede büyük anlamlar içeren ifadeler. Şimdi gelin, bu ifadelere biraz daha açıklık getirelim.

Sürdürülebilirlik kavramı; ekolojik, ekonomik ve toplumsal boyutları kapsayan bütünsel bir yaklaşımdır. Özünde gelecek nesillere her açıdan yaşanılabilir bir dünya bırakmak vardır. Her açıdan kastettiğimiz ise kendini yenileyebilen temiz bir doğal çevre, eşitliğe ve refaha dayalı sosyal koşullar ve toplum ile çevreyi gözeten bir ekonomik sistemdir. Sürdürülebilirlik, sıklıkla yalnızca çevre koruma ile ilişkilendirilse de yukarıda bahsettiğimiz üç ana sisteme odaklanır: Doğal Çevre, Ekonomi ve Toplum. Yani sürdürülebilirlik, bugünün ekonomik ve toplumsal ihtiyaçlarını gelecek kuşakların olanaklarını çalmadan ve doğaya zarar vermeden karşılayabilmek anlamına gelir.

Sürdürülebilirlik kavramı, kalkınma ile yakın bir ilişkiye sahiptir. Kalkınma dediğimiz şey, özünde bireylerin refahlarını artırmayı hedefler. Ne yazık ki ‘kalkınma’ ya da ‘gelişme’, çok yakın bir zamana kadar yalnızca ekonomik büyüme ile ilişkilendiriliyordu. Şimdi şimdi kalkınmanın yalnızca ekonomik büyüme ile başarılamayacağı ve pek çok farklı faktörün de göz önünde bulundurulması gerektiği anlaşıldı. Böylelikle ‘sürdürülebilir kalkınma’ kavramı, lügate dahil oldu. Sürdürülebilir kalkınma ile refah seviyesini artırmak için ekonomik büyümenin yanında toplumsal eşitlik, doğal çevre, cinsiyet eşitliği, nitelikli eğitim, bireylerin sağlığı, sorumlu üretim ve tüketim gibi faktörler de göz önünde bulundurulmaya başlandı.

Buradan hareketle sürdürülebilirlik kavramı; toplumu, doğayı ve ekonomiyi iç içe geçmiş kümeler olarak ele alır. Her biri birbiriyle ilişkilidir, dolayısıyla her birinin sürdürülebilirliği de birbirine bağlıdır. Yani eğer doğal kaynakları yenilenemeyecekleri bir hızda tüketirsek sürdürülebilir bir ekonomiden söz edemeyiz çünkü ekonomik sistemi devam ettirecek doğal kaynaklarımız tükenecektir ya da sürdürülebilirliği toplumsal açıdan ele alırsak gerekli siyasi düzenlemeler yapılmadığı ve yaşayış tarzımız değişmediği sürece çevresel sürdürülebilirliğe ulaşmak mümkün olmayacaktır.

Şimdi basit bir örnek üzerinden açıklamaya çalışalım: İçerisinde 100 adet ağaç olan doğal bir alan düşünün. Sürdürülebilir yaklaşımdan uzak bir kapitalist sistem, kâr etmek adına 100 ağacın 100’ünü de kesecektir. Yalnızca çevre açısından bakan bir yaklaşım ise hiç ağaç kesmeyecektir. Ancak sürdürülebilir kalkınma anlayışı, doğal ekosistemi korumak adına ağaçların bir kısmını korurken toplumun refahı adına bu ağaçların bir kısmını doğal dengeyi gözetecek bir şekilde kesecektir. İşte aradaki fark buradadır.

Sürdürülebilirlik, yalnızca doğa koruma anlamına gelmese de bu elbette sürdürülebilirliğin en temel noktalarından biri. Kaybolan ormanları, çölleşen toprakları ve yok olan türleri bir düşünün. Ekolojik denge alt üst olmuş durumda; eriyen buzullar, yükselen deniz seviyesi, küresel ısınma… Bu koşullar altında gelecek nesillere nasıl bir dünya bırakacağız? Bu koşullar altında doğa, kendini nasıl yenileyebilir? Bu koşullar altında üzerinde yaşayacağımız sağlıklı ve temiz bir çevre olmadan paradan, refahtan, kalkınmadan, ekonomiden ya da siyasetten konuşmak mümkün mü?

Neler mümkün?

Çevre dostu ulaşım yöntemleri tercih etmek

Seyahat edeceğimiz destinasyona ulaşırken tercih ettiğimiz ulaşım yöntemleri, genellikle fosil yakıt kullanır ve bunların çevreci olduğunu söyleyemeyiz. Peki ulaşım yöntemlerinin ekolojik olanları var mıdır?

Yürüyüş: Yürüyüş, doğaya en az zarar veren ulaşım şeklidir ancak bir o kadar da zordur. Çoğumuzun zamanı kısıtlı veya gitmek istediğimiz yer ile aramızda bir okyanus olabilir. Yürüyerek dünyayı gezen kişiler var, tabii bu herkes için uygun olmayabilir. Gittiğiniz yerde toplu taşıma kullanmak yerine ücretsiz yürüyüş turlarına katılarak şehri keşfedebilirsiniz.

Bisiklet: Düşük karbon etkisine sahiptir ancak sağlığınız ve zinde kalmak için de harikadır. Daha fazla şehir, büyük bir kazanç olan bisiklet şeritleri yaratıyor. Mesafe konusunda endişeleriniz varsa etrafta dolaşmanıza yardımcı olacak elektrikli bir bisiklet deneyin!

Trenler: Karbon (C02) emisyonu en düşük ulaşım yöntemlerinden birisi.

Otomobil: Şu anda motorlu araçların temel yakıtı fosil yakıtlardır. Bununla birlikte karbon ayak izini azaltabilen elektrikli arabalar, henüz ülkemizde yaygın olmasa da Avrupa’da yaygın kullanımda. Hatta araç kiralamada veya Uber benzeri uygulamalarda elektrikli araç seçenekleri mevcut.

Uçaklar: Ne yazık ki ulaşım seçenekleri arasında en çok çevresel zarar yaratan ulaşım şekli. Bazı havayolu şirketleri, karbon emisyonunu azaltmak için çalışmalara başladılar. Hatta uçak biletinizde karbon emisyonunun ne kadar azaltıldığına dair ibareler de görebilirsiniz. Daha çevreci olan havayollarını tercih edebilirsiniz.

Yelkenli: Çoğunlukla yenilenebilir enerji (rüzgar) kullandıkları için çevre için zararsız bir deneyim. Yelkenli teknelere teknestop çekip seyahat edebilirsiniz.

Sürdürülebilir yaşam için hayvanları sömürmemek gerek

Dünyada hemen her ülkede hayvanlar, şovlarda kullanılıyor ve onlara kötü muamele ediliyor ve bunlar genellikle kapalı kapılar ardında yapıldığı için turistler görmüyor. Sürdürülebilir seyahat için çabalayan bireyler olarak farkındalık ve harekete geçmek bizim elimizde.

Hayvan sömürüsünün en çok gerçekleştiği yerler ve etkinlikler: Hayvanat bahçeleri, akvaryumlar, hayvanlı sirkler, hayvan dövüşleri, egzotik hayvan satışı, egzotik hayvanlarla fotoğraflar, fil trekkingleri, kaplanla selfie çekimleri, yunus ve balina şovları, kahve tarlalarında miskler.

Çoğu durumda insanların eğlencesi için kullanılan hayvanlar, genç yaşta zorla ailelerinden alınıyor ve insanlara sevimli gelen şekilde davranmaları için işkenceler ile eğitiliyor. İşin kötü tarafı, bu hayvanlar bazen ekoturizm adı altında pazarlanıyorlar. Unutmayın ki ekoturizm, hayvanlara yapılan hiçbir tür işkenceyi desteklemez.

Tüketime dikkat etmek

Bazı basit alışkanlıklar edinerek evde harcadığınız su miktarını kolayca azaltabilirsiniz. Temizlik yaparken, diş fırçalarken suyu boşa akıtmamak, bulaşık makinenizi iyice dolmadan çalıştırmamak, fazla su tüketimine karşı alabileceğiniz en basit önlemler arasında bulunuyor.

Elektronik aletlerin kullanılmadığı zamanlarda da elektrik harcadığını unutmayın. Uyku modunda bırakılan televizyonları, bilgisayarları ve çay makinelerini kapatarak bile kullandığınız enerji miktarını azaltabilirsiniz. Telefon şarjlarını fişte bırakmamak, ütü ve su ısıtıcısı gibi çok elektrik harcayan aletleri tasarruflu kullanmak, dünyanın geleceğinde bir fark yaratmanızı sağlayabilir.

Ulu Önderimiz’ in dediği gibi;

“Biz doğayı korudukça doğa bizi korur.”

Haydi el ele verelim, güzel yarınlara yürüyelim.

Sevgi ve sağlıkla evde kalın.

Güneşin Kızı Gülşah

Doğa Ana bizden bıktı mı? Kurtulmak mı istiyor?