“Besinleriniz ilacınız, ilaçlarınız besinleriniz olsun”

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bu güzel ve doğru söz, Hipokrat tarafından 2 bin 500 yıl önce söylenmiş. Dünyada yeni sağlık trendi de bu aslında; doğru beslenmek. Peki, ‘doğru beslenmek’ nedir? Neye göre doğru? Kime göre doğru? Tabii ki her kişiye göre bu doğruluk farklı olabiliyor.

Biliyorsunuz yiyecekler aslında bizim yakıtımızdır. Benzinli bir arabaya yakıt olarak dizel veya LPG koyamayacağımız gibi vücudumuz için de sakıncalı olan maddeleri, besinleri, kirli havayı içeriye almamamız gerekir. Başkası için iyi bir besin olan bizim için olmayabilir. Bunun için de vücudumuzu iyi tanımamız ve vücudun verdiği alarm sinyallerine dikkat etmemiz gerekir. Ayrıca son yüzyılda gelişen gıda sektörü beraberinde raf ömrü, besin koruyucu maddeleri, renklendiriciler, kimyasallar derken vücudumuza doğal olmayan pek çok madde girmeye de başladı. Toprağımız, suyumuz, havamız ve besinlerimiz de artık kirlendi. Bu çevresel kirlenme vücudumuzun detoks sistemlerini de hem organ ( Böbrek, akciğer, karaciğer vs.) hem de hücresel düzeyde( mitokondri vs.) üst düzeyde çalışmasına yol açtı.

Besinler bizim yakıtımız olduğuna göre biz de hücrelerimizin enerji santralleri olan mitokondrilerimize göre beslenmemiz gerekmektedir. Bu yüzden doğru beslenme kavramı artık, ‘mitokondri beslenmesi’ olarak tanımlanmaktadır.

Mitokondriler hayati önemi olan hücre yapıtaşlarındandır. Onlar olmasa veya sağlığı bozularak işlev göremezse hücreler enerjisiz kalıp ölürler. Önce yorulur halsiz kalır, sonra yaşlanır, organlarımız fonksiyon kaybına uğrar en sonunda da yaşam son bulur.

Karbonhidrat ve yağların yakımı sırasında her zaman açığa serbest oksijen radikalleri çıkar. Ama mitokondriler çok çalışırsa veya kaliteli yağ ve karbonhidratları yakmazsa açığa çıkan serbest radikaller çok fazla olur. Bir hücrenin antioksidan kapasitesi ortaya çıkan serbest radikalleri temizlemeye yetişemezse bu radikaller birikerek oksidatif strese ve hücrenin yavaş yavaş fonksiyon kaybetmesine neden olur. Hem enerji üretimi, hem kalsiyum sinyalizasyonu hem de oksidatif stresteki rolleri nedeniyle mitokondri sağlığı bozulduğunda pek çok alanda problemler başlar.

Eğer mitokondrileriniz yeteri kadar enerji üretebilme kapasiteleri yoksa veya alınan kalorileri yakmada yeterince aktif değillerse, bu metabolizmamızın iyi çalışmadığını gösterir. Bu nedenle sağlam ve sağlıklı mitokondrilere sahip olmak her yaşta önemli bir konudur. Sağlıklı kalabilmek için öncelikle mitokondrileri aktif, zinde ve sağlıklı tutup zehirlememek, toksinlerle boğup yormamak, işlevlerini bozmamak, yani yaşlandırmamak gerekiyor.
Yüksek kalorili beslenme, aşırı şeker tüketimi, çevresel toksinler, trans yağlar, hareketsizlik, insülin direnci ve kan şekeri yüksekliği mitokondrilerin en büyük, en tehlikeli düşmanlarıdır. Yiyecekler, sadece enerji yani yakıt sağlamaktan çok daha fazlasını yapabilir! Hatta bazı besinler var ki birtakım hastalıklarla savaşırken vücudu destekleyerek daha hızlı iyileşmeye yardımcı olurlar. Örneğin, siyah üzümde bulunan resveratrol ve pek çok doğal gıdadan kolayca temin edilebilen alfa lipoik asit, CoQ10, B2 ve B3 vitaminleri ise mitokondrilerin en güçlü destekçileridir.
Bedenimize daha çok ‘kaliteli’ yağ, protein, lifli besin kazandırıp daha az rafine karbonhidrat (un, şeker) alıp düzenli egzersizle destekleyebilirsek, mitokondrilerimiz daha sağlıklı olur.
Sonuç olarak sağlıklı kalmanın yolu, doğru beslenme yani mitokondrilerimize iyi bakmaktan geçer. Bunun yolu da her gün 30-40 dakika kadar tempolu yürümekten, haftada 2-3 defa da direnç egzersizi yapmak, iyi uyumak ve vücudumuza uygun beslenmekten geçiyor. Spor yapmanın mitokondrial beslenmede önemi şudur; kaslarımızı korumak, kas kaybını önlemek, mümkünse de yeni kas dokusu kazanmak daha çok ve daha güçlü mitokondriye sahip olmanın en etkili yoludur. Zira mitokondrilerden en zengin dokumuz da kas dokusudur…

İnsan vücudu aslında harika tasarlanmış bir düzenektir. Kalp atmayı, böbrek kanı temizlemeyi, akciğer solumayı, hücresel düzeyde bir sorun yoksa asla bırakmaz. Dünyaya ilk geldiğimizde bu düzeneğin fabrika ayarlarında her şey olması gerektiği gibi tıkır tıkır çalışır ama tabii ki özellikle ve özenle bedenimizi doğru gıdalarla beslediğimiz zaman.

Doğadaki besinler bize ihtiyacımızın olan her şeyi verir fakat modern hayatta bedenimizi DNA’mızın hiç tanımadığı birçok şeye maruz bırakıyoruz. Zaten son 50 yılda artan hastalıklar da bunun en büyük göstergesidir.

Doğru beslenerek, sağlıklı ve sevgi dolu günler dileğiyle…

 

“Besinleriniz ilacınız, ilaçlarınız besinleriniz olsun”