Çin aşısı

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Türkiye’de yaşayıp da yazı konusu sıkıntısı çeken köşe yazarı olduğunu düşünmüyorum. Biliyorsunuz köşe yazarlığı, apayrı bir iştir. Her gün yazı yazanlar, her gün farklı bir konu bulup onu kendi duygu ve düşünce süzgecinden geçirdikten sonra yazıya dökerler.

Şimdilerde yazmaktan ziyade anlatmak da ilgi çekmeye başladı. İnternet üstünden yapılan yayınlarda yazmak yerine konuşmak ön plana çıkmaya başladı.

Okumuyor, iş yaparken dinliyorsunuz.

Hatta bazı internet sitelerinde okunan yazılar bile yer almaya başladı.

Yazmak ve konuşmak, birbirinden farklı eylemlerdir. Her yazar, akıcı konuşamaz. Her akıcı konuşan da yazamaz… Konuşmacılık, yazarlığın yerini almaya başladı.

Ve iyi konuşmacı olduğumu söyleyemem…

Gelelim bizim köşeye. Madem köşeyi doldurmak için söz verdiniz, o halde yazmak zorundasınız…

**

Yazılarımda genel siyasi konulara girmektense yerel konulara ağırlık vermeye çalışırım ama haftanın her günü de yerel konularda yazı yazmak kolay olmuyor. Genel konulara girince de siyasi partilerin olaylarla ilgili yaklaşımları ve bunlara yapılan olumlu olumsuz eleştiriler söz konusu oluyor.

Bu nedenle isim yazmaktan kaçınıyorum.

Ben, bazı kişileri TV programında görünce o kanalı değiştirmeyi tercih ederim çünkü olaylara hangi pencereden bakacağını bildiğiniz birini izlemek insanın sinir katsayılarını arttırabiliyor. Bu da sizi gergin ve sinirli yapabiliyor.

İnternet ortamında şöyle bir gezi yaparken bir haberle karşılaştım.

Öteden beri ‘Çin taraftarı’ olduğu bilinen ve bindelik oranlarda oya sahip bir partinin genel başkanı, Habertürk’te Nagehan Alçı’nın aşı ile ilgili “Çin aşısı olacak mısınız?” sorusuna ”Ben de Amerikan aşısı olayım diyorum” şeklinde yanıt vermiş.

“Sağlık ve bilimde durum farklı!” gibi cümlelerle lafı dolandırabilirsiniz ama ben bu tavrı, hayatını Avrupa’da sürdürüp “Dünya Türkiye’yi kıskanıyor” diyenlere benzettim.

Ki bu genel başkan da “Akıllı milliyetçilik, bize Rusya ve Çin’le dostluğu öneriyor” gibi cümleler kurmuşken…

Hele hele aşı tartışmalarının en yoğun olduğu ve ülkelerin birbiri ile yarıştığı, konuyla ilgili her şeyin komplo teorileri ile açıklamaya devam edildiği şu dönemde…

**

Dağlarımızın altın madeni ve HES’lerle delik deşik edilmesi bir avuç yurtsever tarafından engellenmeye çalışılıyorken bu yıl yaşanan kuraklık, nasıl bir tehlike ile karşı karşı olduğumuzu göstermeye başladı. Aralık ayının sonlarına geliyoruz ama yağmur hala beklenen düzeyde değil. Tarlalarını süren çiftçiler, “Yarım metre aşağıda hala kuru toprak var” diyor.

Peki ciddi bir önlem alabiliyor veya konuyla ilgili çalışmalar yapıyor muyuz?

Böyle giderse Beydağ Barajı, ölü bir yatırım olmaktan öteye geçemeyecek. Olan, Beydağ’ın Kiraz’a doğru uzanan baraj gölü suyu içinde kalan verimli topraklarına olacak…

Bence bu işi yerel üreticiler tek başına çözemeyecek. Kuraklık sorununun bakanlık ve ulusal düzeyde ele alınması gerekir.

Salgının Nisan ayı itibarı ile zayıflaması ve bol yağış dileğiyle…

 

Çin aşısı