Başkasının penceresi

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Söylediklerinizin hiçbirine katılmıyorum fakat bunları söyleme hakkınızı ölünceye kadar savunacağım” sözünü duymuşsunuzdur. Bu ünlü sözü Fransız düşünürü Voltaire’in söylediği bilinir. Ünlü deyişin Voltaire’e ait olmadığı fakat onun yaşam öyküsünü yazanlardan birinin düşünürün ömür boyu sürdürdüğü düşünce özgürlüğü yolundaki mücadelesini çok özlü ve güzel bir biçimde yansıtmak amacıyla kaleme aldığı da söylenir.

Özetle Voltaire, belki böyle bir sözü sarf etmemiştir ama yaşamı ve düşünceleri bu sözde özetlenmiştir.

18. yüzyıl, Avrupa’da aydınlanma çağıdır. Orta Çağ olarak adlandırılan dönemi insan aklını öne çıkararak atlatan Avrupa, bilimin ve özgür düşüncenin önemini ön plana çıkararak şatoların dehlizlerinden çıkabilmiştir.

İlk görev yerim olan Kırıkkale’de görev yaparken birkaç kez gittiğim Nevşehir’deki yeraltı şehirlerini görünce insanlığın neler çektiğini hayal bile edememiştim.

Ünlü peri bacalarının bulunduğu Kapadokya bölgesindeki yeraltı şehirleri, bölgenin en önemli tarihi miraslarından biridir. Kapadokya, tarih boyunca çok sık saldırılara uğramış. Bizans, Arap ve Roma saldırılarından kaçmaya çalışan Kapadokya halkı, 30 bin kişinin saklanabileceği 7-8 katlı yer altı şehirlerini inşa etmiş.

M.Ö. 4. yüzyıldan beri (kimi kaynaklar daha eskiye ait olduğunu iddia ederler) var olan bu yeraltı şehirleri, saldırılara karşı hayatta kalma düşüncesi ile bin bir zahmet sonucunda inşa edilmiş.

Savaşlar, istilalar, katliamlar… Kapadokya’da hiç eksik olmamış. İnsanoğlu, hep birbiri ile savaşmış. Savaşmaya da devam ediyor.

Gençler bilemeyecektir ama tok sazı ve sözü ile 70’li yılların ünlü ozanı Ruhi Su’ya ait üç dörtlükten oluşan ‘Dinleyin arkadaşlar’ adlı bir şiir vardır:

“Dinleyin arkadaşlar / Bir atasözümüz var / Biri yer biri bakar / Kıyamet ondan kopar

Kıyamet dedikleri / Ha koptu ha kopacak / Yoksuldan, halktan yana / Bir dünya kurulacak

Görmüşler ileriyi / Atalarımız demek / Herkese yeter dünya / Herkese yeter ekmek”

Ozanın da dediği gibi aslında herkese yetermiş dünya ama…

Konuyu dağıtmayalım.

İşte Orta Çağ Avrupası da böyleymiş. Özellikle Hıristiyan din adamlarının dediği dedik, astığı astık imiş.

Örneğin bir Galileo Galilei adlı bir bilim adamı var ki dünyanın yuvarlak olduğunu iddia etmiş. İddia diyorum, çünkü daha 1600’lere kadar dünyanın tepsi gibi düz olduğuna inanılıyormuş. Kutsal kitap İncil öyle yazdığı için İncil’in söylediklerinin aksine bir şey iddia etmek ölüm nedeni imiş.

Kitapları yasaklanmakla kalmamış, tabii ölüme mahkum edilmiş ama ne olduysa ‘geri aldığı iddiası ile’ cezası müebbete çevrilmiş. Fakat yine aynı dönemde yaşayan İtalyan filozof, rahip ve gökbilimci Giordano Bruno, bu iddiayı sürdürünce hayatından olmuş…

Diri diri yakılarak öldürülmüş.

Yani biz bugün rahatça “Dünya yuvarlaktır” diyoruz ama bunu ilk söyleyenler canlarından olmuş.

Lafı uzatmayalım. Aykırı şeyler iddia etmek, sanıldığı gibi her zaman kötü değildir. Eğer insanlar dünya üstünde aykırı fikirler öne sürmeseydi, buluşlar yapılamazdı.

Sadece bilimsel alanda mı. Tabii ki hayır. Felsefede, sosyolojide ve siyasette.

Bütün peygamberlerin fikirlerini gizli gizli yaydıklarını herkes bilir.

Bugün fikirlerinizi yaymak, eskilerde olduğu gibi artık öyle büyük zahmetler sonucu kitaplar basma ve bunları yayma ile olmuyor. İnternet ortamında yazıyorsunuz bir şeyler, anında yüzlerce hatta binlerce kişi tarafından görülüyor ve okunuyor. Kendinize ait çeşitli e-sosyal sayfalar var.

Yazmak, fikir ortaya atmak ne güzel…

Fakat bu dünya öyle bir dünya ki yazacak fikirleri ya da düşünecek başı olmayan kimilerinin de atacak bol miktarda taşı oluyor! Hem de çabuk tahrik oluveriyorlar. Düşüncelerine güvenemedikleri için aykırı sözlere tahammül edemiyorlar. Hemen hedef gösteriveriyorlar. Öyle tipler var ki işi gücü bırakıyor, başkalarının yazdıklarına hakaretler düzüyorlar.

Gözleri hep başkasının penceresinde olanlar…

Böyle kişilere siber zorba adı veriliyor. Eskiden bu tür kişilere hot-zot’cu denirdi. Yani hayt-huyt deyip insanları zorla susturma yolunu tercih ederlerdi.

Şimdi bu siber zorbalar, kendilerine ait sayfalarda bir şeyler yazmak yerine başkalarına cevap yetiştirme derdine düşüyorlar. Hakaretler ediyorlar, aşağılıyorlar ve tehditler savuruyorlar. Öyle bir ülke düşlüyorlar ki insanlar sadece onların dediklerini dillendirsinler; başka da bir şey demesinler.

Adam yüzyıllar önce özetlemiş: “Söylediklerinizin hiçbirine katılmıyorum fakat bunları söyleme hakkınızı ölünceye kadar savunacağım.”

Şu insanlık neler çekmiş! Gücü elinde tutanlar, dünyayı eşitçe paylaşmak istememişler. Baskı, sindirme ve zorla “Hep bana, hep bana” demişler.

Ferdi Tayfur da “Ağlamasın artık gözler kurusun / Bulanmasın akan sular durulsun / Kısacık ömrümde gülemiyorsam / Durdurun dünyayı başım dönüyor” demiş ya…

Başkasının penceresi