“miş’li geçmiş zamanların
büyüsüydü
dudaklarını kilitleyen
mührü kurumamış bir yazgı gibi..
ellerini açıp
derinliklerine baktı…
işte buradaydı
o meşhur kelam…
avuçlarının içinde
hatta yüreğine de buradan
değmişti
geçenlerde…”
Duymak…
Öğrenmenin en eski yöntemlerinden biridir duymak.
İşitme organının varlığı ve çalışır durumda olması yeterlidir duymak için.
Duyarak öğrenmek kolaydır. Bir çaba sarf etmenize gerek yoktur. Sadece başınızı sesin geldiği yöne çevirmek, etraftaki uyaranlara göz kapamak yeterlidir.
Duyarak öğrenmek okuyarak öğrenmekten farklıdır. Okumak için çok uzun bir zamana ihtiyaç vardır.
Bu yeterli midir? Elbette ki hayır. Okuduğunu anlamak için de çaba sarf etmeye devam etmesi gerekir kişinin.
Okumayı öğrenmek soru sormayı öğrenmektir.
Okumayı öğrenmek yaşadıklarını değerlendirebilmektir. Okumayı öğrenmek kendi düşüncelerini oluşturabilmektir.
Oysa rivayete tutunmak kolaydır.
“O öyle “ diyor.
“Doğrusu buymuş”
“ Sağlam bir yerden öğrenmiş.”
“Yazar yeri varmış.”
Duyulan her şeyi bilgi olarak kabul etmek için sayısız gerekçeler bulabilir insan hem kendine hem başkalarına.
Kısacası uğruna emek sarf etmediğimiz her şey niteliksizdir duyarak öğrendiklerimizin pek çoğu gibi.
SEVGİ, DOSTLUK VE UMUTLA.