Muhteşem güç sembolleri: Kaleler

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Orta Çağ Avrupası’nda varlıklı aileler, kendi güvenliklerini sağlamak için yine kendi güçlerine güvenmek zorundaydı. Bu nedenle Avrupa’da çok fazla kale bulunur ve bunların arasında en fazla bir günlük yürüme mesafesi vardır. Günümüzde bunlardan çoğu yıkılmış olsa da geride kalanlar, eski dönemler hakkında bilgi vermeye devam etmektedir. Yıkılan, zamanla fiziki olarak kaybolan kaleler de miras olarak isimlerini bırakmış; Avrupa’daki çoğu cadde ve sokak, ismini geçmişte o bölgede bulunan kalelerden almıştır. Hatta bazı şehirler ya da kasabalar, isimlerini kalelerden almışlardır. Newcastle, Castel Grandolfo, Regensburg, Belgrad bu yerleşimlerden bazılarıdır.

Orta Çağ’ın erken dönemlerinde ahşap kaleler oldukça yaygındı. Garnizonlar, etrafına kalaslar dizili ve ortasında yüksek bir kulesi bulunan avlulardan ibaretti. Bu dönemlerde kale sakinleri de normal köylüler gibi yaşamaktaydı. Hayvanlarının ısısından faydalanmak için yaşam alanlarını ahırın üzerine inşa ediyor; şövalyeler sıradan insanlarla aynı günlük işleri yapıyorlardı.

Orta Çağ’da soylular, kale yaptırmakla mükellefti ancak bir projeye başlamadan önce derebeylerinden bu inşaatı yapabileceklerine dair bir belge almak zorundaydılar. Kale inşaatı yasası vardı. Bu yasa; etrafında insan boyu çukurlar bulunan yapılar, yüksek duvarları ve kapıları bulunan yapılar, üzerinden atların atlayacağı hendekler bulunan yapılar için de geçerliydi. Hepsi için izin gerekiyordu.

Kale yaptırmak, orta halli bir soylu için oldukça masraflı bir işti. Bu yüzden kalenin yapımı, 10 ya da 20 sene sürebiliyordu. O dönemin soylularından sadece yüzde 9- 10’u, kale yaptırabilecek kadar varlıklıydı. Çok güçlenmek de tehlikeliydi. Bir soylu çok güçlüyse ve birden çok kaleye sahipse bu durum, kralın hoşuna gitmeyebilirdi. Nitekim Hammerstein lordu, bu şekilde çok güçlenmiş ve kralın ordusu tarafından yenilgiye uğratılıp tüm mal varlığına el konulmuştu.

  1. ve 13. yüzyıllarda kale inşaatına daha çok önem verilmeye başlandı ve kaleler, Avrupa’nın önemli bir özelliği haline geldi. İklim şartlarının iyileşmesi, hasadı arttırdı ve böylece zenginlik de arttı. Bu dönemde gelen zenginlikle birlikte iç duvarlar dekore edilmeye başlandı. Doğal renkler kullanıldığı için çok çeşit olmasa da neredeyse süslenmemiş iç duvar yoktu. Bu renkleri elde etmek için kil minareleri ya da hematit taşı, havanda iyice dövülüp eleklerden geçiriliyordu. Daha sonra bu toza yumurta beyazı, reçine ya da zeytinyağı eklenerek karıştırılıyor, duvarlara elde edilen boyalarla çeşitli desenler çiziliyordu. Önceden sade olan çizimler, Haçlı Seferleri’nden sonra gelen Doğu sanatının etkisiyle daha çeşitli, karmaşık ve zengin hale gelmişti.

Orta Çağ kaleleri, ortalama 75 yılda bir ablukaya alınırdı. Savunma açısından zamanla bazı özellikler gelişti. Örneğin açılıp kapanan kapılar yapıldı. Bu köprü kapıların altına hendekler kazıldı. Suyla doldurulmuş hendekler, güvenliği sağlıyordu. Aynı zamanda sazan, yengeç gibi besinler elde edilmesi bakımından da avantajlıydı. Su dolu hendekler, kaz ve ördek gibi hayvanların beslenmesi ve böylece daha bol yiyecek sağlanmasına da yarıyordu. Kalelerde güvenlik ve haberleşme açısından atlar çok önemliydi. Bu yapılarda bulunan atların sayısı, çoğu zaman insan sayısından fazlaydı.

Kale içindeki kuyular, su ihtiyacı açısından ve dolayısıyla uzun kuşatmalar nedeniyle oldukça önemliydi. Bu nedenle kalelerde illa ki kuyular bulunmalıydı. Bazı kalelerdeki kuyular oldukça derindi. Derinliği 170 metreden fazla olan kuyular vardı ve tabii ki bu, pahalıya mal oluyordu ancak bu sular genellikle kirli olup hastalıklara neden olurdu. Hastalıklardan korunmak için kale sakinleri suyu fazla tüketmezler, bunun yerine daha çok şerbetçiotu ve üzümü sıkıp bunların suyunu içerler; bunları kullanarak yaptıkları içkileri, tahıldan elde ettikleri birayı tüketirlerdi.

Kaleler, oldukça soğuk yapılardı. Bu nedenle soylulara ait yataklara genellikle dört basamakla çıkılırdı. Yatağın üzeri, tahta bir çerçeveyle ve buna asılı kalın perdelerle çevrili olurdu. Sonbaharda şömineler yakılmazdı ancak hava kış kadar olmasa da soğuk olduğu için kale sakinleri, her daim sıcak olan banyoları oturma odası olarak kullanırlardı. Banyonun ortasında su kaynatılır, herkes bunun etrafında oturup günlük işlerini yapardı. Kaleler taştan yapıldığı için ısı tasarrufu oldukça önemliydi. Duvarlar; ısıyı tutmak için ayı postu, domuz derisi ya da kilimlerle baştan başa kaplanırdı. Bunların üzeri ahşapla kapatılır, böylece boydan boya tahta kaplanmış duvarlarla ısı içeride hapsedilmiş olurdu. Tahta, son derece yalıtkan bir madde olduğundan bazen zeminler de ahşapla kaplandı. Zamanla tahta duvarların görüntüsü, insanları sıktı ve modası geçti. O zaman da duvar örtüleri moda oldu. Odaların ahşap görüntüsünden kurtulup daha dekoratif görünmesi için neredeyse tüm duvarlar, üzerleri çeşit çeşit sahnelerle süslü duvar örtüleri ile kaplandı. Bu örtüler, hem eğlendirici hem öğretici desenler içerirdi.

Kaleler, genel olarak karanlık ve kasvetli yerlerdi. Zemin katlarında savunma amacıyla hiç pencere bulunmazdı. Camın olmadığı dönemlerde üst katlar da pek aydınlık değildi. 14. yüzyılda parası kıt olanlar; taç camı denilen, normal camdan daha kalın, yuvarlak camlar kullanırlardı. Ustalar; bunları kurşun çerçevelere yerleştirip birleştirir, böylece bütün bir pencere elde edilmiş olurdu. Camlı pencereler yapılmaya başlanınca kaleler, kasvetli havalarından sıyrılıp daha konforlu yerler haline geldi.

Avrupa’da her kale aynı öneme sahip değildi, bazıları öne çıkardı. İmparatorluk sembolleri önemli kalelerde tutulur, güvenlikleri bu kalelerde sağlanırdı. Sembolleri bünyesinde bulunduran kale ve kalenin lordu, gücünü korumak zorundaydı çünkü gücünü kaybederse semboller alınıp öne çıkan başka bir kaleye taşınırdı. Bu durum, kalenin lordu için onur kırıcı bir durum olduğu gibi kale prestij kaybetmiş olur, eski önemini yitirirdi.

Velhasıl Orta Çağ boyunca kaleler vazgeçilmezdi. Sağlam bir otorite olmadığından öne çıkan aileler, kendilerini ve varlıklarını bu şekilde korurlardı. Onlara hizmet eden kişiler de kalelerin güvenliğinden faydalanmış olurdu. Derebeylik siteminin yıkılmasıyla ve merkezi otoritenin güçlenmesiyle kaleler, yavaş yavaş eski önemini yitirdi. Günümüzde bu muhteşem güç abideleri, bize geçmişin ne kadar renkli olduğunu yansıtır. Bu nedenle ilgi ve turist çeken önemli yapılardır ve de bulundukları bölgeye hakim konumları, görkemli görünüşleri, mimari özellikleriyle insanları büyülemeye devam ederler.

Muhteşem güç sembolleri: Kaleler