İdam edilen hayvanlar

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Tarih boyunca daima hayvanlar insanların hayatına dahil olmuşlar; insanlar onların etinden, sütünden, yük taşıma, koruma sağlama gibi hizmetlerinden yararlanmıştır. Hatta bazıları kutsal sayılmış ve onlara tapınılmış, bazılarının değişik güçleri olduğuna inanılmış ve toplum içinde kendilerine saygı duyulmuştur. Fakat geçmişte şimdi bize tuhaf gelebilecek durumlar da yaşanmıştır. Hayvanların yargılanması ya da herhangi bir şey yüzünden cezalandırılması buna en güzel örnektir.

Roma hukuku ve Hristiyanlık dininden kaynaklanan doğal hukuk anlayışında insan ile hayvan arasında günümüzdeki kadar keskin çizgilerle ayrılmış bir farklılık yoktu. Roma’da hayvan da köle de eşyadan kabul edilirdi. Kişinin sahip olduğu taşınmaz yani cansız eşyadan farklı olarak köle ve hayvan kendi kendine hareket eden, taşınabilen bil mal sayılırdı. Böyle bir tanımla hayvan, yaşayan duyarlı bir nesne olduğundan cansız eşyalardan açıkça ayırt edilmişti. Roma’da hâkim olan bu doğal hukuk anlayışı, sadece insanlar için değil; havada, karada ve suda yaşayan hayvanlar için de geçerliydi. Nitekim doğal hukuk, doğanın bütün canlılara öğrettiği hukuktu. Bu anlayış nedeniyle modern çağlara gelene kadar Avrupa’da hayvanlar da herhangi bir suç nedeniyle insanlar gibi yargılandılar. Bunların cezaları çoğunlukla idam edilmek olsa da çok nadir olarak beraat ettikleri de oluyordu. Yani hayvanların bu dönemde hukuki bir statüsü vardı. Bu çeşit yargılamalar Kuzey Fransa, Normandiya, Hollanda, Belçika, İsviçre, Almanya ve İtalya gibi ülkelerde görülürdü. İdam edilen hayvanlarda domuz ilk sırayı almakla birlikte sığır, keçi, boğa, köpek, eşek, katır, kuş gibi hayvanlar, ayrıca sinek ve arı gibi böcekler de bu ilginç uygulamadan nasibini almıştı.

İlk kez bir hayvana karşı yasal işlem yapılması 824 yılında Fransa ve İsviçre sınırındaki Kuzeybatı İtalya’da bir bölge olan Aosta Vadisi’nde gerçekleşmişti. Buna göre bölgede bulunan köstebekler, yaptıkları zarar yüzünden aforoz edilerek yani dinden kovularak cezalandırılmıştı. Kayıtlara göre bir hayvanın yargılanıp idam edilmesi ise ilk 1266 yılında gerçekleşti. Fransa’da gerçekleşen olayda bir domuz küçük bir çocuğu yemekten dolayı yargılandı ve bölgedeki rahipler tarafından halka açık bir alanda kazığa bağlanıp yakılarak idam edilmesine karar verildi. Hayvan yargılama konusunda kayıtlara geçen en son dava ise 1900’lü yıllarda bir köpeğin yargılanması olmuştu.

Davalar gösteri olsun diye değil, gerçekten ciddi bir şekilde yapılıyordu. Örneğin 1457 sonbaharında, Fransa’da bulunan Savigny’de köylüler, bir domuz ile altı domuz yavrusunun 5 yaşındaki bir çocuğa saldırdıklarını ve çocuğun öldüğüne tanık olduklarını ifade ettiler. Mahkemede bir yargıç, iki savcı, sekiz tanık ve sanık olarak bulunan domuzlar için bir de savunma avukatı mevcuttu. Tanık ifadeleri sonucunda domuzun çocuğu öldürdüğü kanıtlanmış oldu. Ancak olayda domuz yavrularının rolü belirsiz kaldı. Kana bulanmış olmalarına rağmen, doğrudan çocuğa saldırdıkları kesin değildi. Hâkim, dişi domuzu bir darağacında arka ayaklarından asılmaya mahkûm etti. Sonra başı ve ön ayakları ezilecekti. Domuz yavruları ise olaydan aklandılar.

Hayvanlar çoğunlukla insanlara ve arazilere zarar vermekten yargılanıyorlardı. Ancak işledikleri en büyük suç bir çocuğu öldürmek olarak kabul ediliyordu. O dönemde hayvanların insanları kötü niyetle ve hiçbir gerekçe olmadan öldürdüğü söyleniyordu. Dolayısıyla bu bir cinayet olarak kabul ediliyor ve cinayeti işleyen hayvanın en ağır cezayla cezalandırılması gerekiyordu. Yargılanan hayvanların cezaları çoğunlukla asılarak öldürülmek oluyordu. Asılma işi de genellikle şehrin dışında ama herkesin gözü önünde, mümkün olan en yüksek darağacında yapılıyordu. Cezanın infaz edildiği görülsün diye hayvan bir süre o şekilde sergileniyordu. İdam edilen hayvanlara insan kıyafetleri giydirildiği de görülüyordu. Örneğin 1386’da görülen bir davada, ilginç bir şekilde suçlu bulunan domuza yelek ve eldiven giydirilip insan maskesi takılmış, domuz o halde idam edilmişti.

Bazen suçu işleyen hayvan, cezası infaz edilene kadar kaçmış oluyor; bu durumda onu temsil eden bir kukla, heykel ya da ona benzer bir nesne asılarak ceza gerçekleştirilmiş sayılıyordu. Suç işleyen hayvan sahipliyse sadece hayvana ceza verilmekle yetinilmiyor; sahibi de bir şekilde ceza görüyordu. Erken dönem Franklarda hayvanın suçu hafifse ya da öldürülmesini gerektirmiyorsa, sahibi hem bir para cezası ödüyor hem de hayvanı karşı tarafa veriyordu. Hayvanın asılması durumunda sahibi bir miktar para cezasına çarptırılmakla beraber karşı tarafa yine de hayvanın bedelini ödüyordu.

Bazı hayvanlar asılmadan önce hapsedilirdi. Normandiya’da 1349’da bir domuz 149 gün hapiste tutulmuştu. Bazıları da sadece hapis cezasına çarptırılıyordu. 1712’de Fransa’da mahkeme konseyine saldıran ve üyelerden birini ısıran köpek, bir yıl boyunca zincirlere vurularak hapsedilmişti.

Avrupa’daki gibi olmasa da hayvanlara ceza verme olayı ne yazık ki bizim tarihimizde de görülmüş bir durumdur. Yavuz Sultan Selim döneminden itibaren Kuzey Afrika’da stratejik bölgelerin ele geçirilmesiyle birlikte bu coğrafyadaki çeşitli zenginlikler, farklı yiyecekler ve tabii ki maymun gibi hayvanlar da İstanbul’a gelmişti. Zamanla bu sevimli, zeki ve becerikli hayvanlar ilk olarak gözcülük yapmaları ve tehlikeyi insanlardan önce hissetmelerinden dolayı donanmada kullanılmaya başladı. Sonra özellikle küçük türleri İstanbul’un kalburüstü insanlarının eğlencesi haline geldi. Maymun merakı o kadar yayıldı ki ilerleyen zamanlarda sıradan insanlar dahi maymun beslemeye başladılar. Hatta maymun pazarları kurulmaya başlandı.

III. Murat, Şeyhülislamı Molla Abdülkerim Efendi’yi Kazasker olarak atamıştı. Oldukça sert ve tutucu bir insan olan eski şeyhülislam halk arasında moda haline gelen maymun besleme hususundan rahatsızlık duyuyordu. Eski şeyhülislam olarak 1550’li yıllarda, Mayıs ayında bir Cuma günü Fatih camiinde vaaz verirken sözü çok rahatsız olduğu maymun meselesine getirdi ve güçlü hitabet yeteneğiyle kadınların bu maymunlarla fena ilişkiler içerisinde oldukları konusunda halkı galeyana getirip sokaklara döktü. Kızgın kalabalıkla birlikte önlerine gelen maymun satış yerlerini ve pazarları basıp zavallı maymunlara el koydular. Ne yazık ki İstanbul’daki tüm maymunlar o gün Abdülkerim Efendi’nin iftirası yüzünden ağaçlara asılarak idam edildi. Hatta hırsı bir türlü dinmeyen Abdülkerim Efendi, bu işi elinden geldiğince kendi yapmaya çalıştı. O günden sonra eski şeyhülislam, halk arasında Maymunkeş Abdülkerim Efendi olarak anılmaya başlandı. Bu olay da tarihimize kara bir leke olarak kaydedildi.

Velhasıl bir zamanlar insanların hukuk sistemlerinden ve çarpık inançlarından hayvanlar da nasibini almışlardı. Artık zamanımızda bu tarz olaylar yaşanmasa da insanoğlu tarafından hayvanlara edilen zulüm bir şekilde devam etmektedir. Hayvanlar üzerinde yapılan deneyler bunlara en güzel örnek olup yılda yaklaşık 115 milyon hayvan bu testlerde kullanılmakta, büyük çoğunluğu da hayatını kaybetmektedir.

 

 

İdam edilen hayvanlar