Din adamlarının emriyle katledilen bir topluluk: Katarlar

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Avrupa’dan Kudüs’e düzenlenen Haçlı Seferleri’nin artık önemini kaybettiği dönemlerde Avrupalı toplumlar, büyük bir inanç krizi yaşıyorlardı. Kiliseler; güçlenmiş, zenginleşmiş, halka zulmeder hale gelmişti. Tanrı’yı ​​kiliselerde, yolsuz din adamları eliyle ve anlamadıkları Latince metinlerde bulamayan bazı kesimler, ona ulaşmak için başka bir çare aramaya başladılar ve kiliseden bağımsız olarak ibadet edebilecekleri bir Hristiyanlığa yöneldiler.

Yine bu dönemde yani 1200’lü yıllarda Kudüs ve kutsal toprakların kontrolü, artık Haçlı Seferleri’nin tek amacı değildi. Aksine Haçlı askerleri, inanç düşmanlarına karşı Papa tarafından çağrılan özel bir savaş sınıfı haline geldi. Papa’ya ve çevresindeki din adamlarına göre Avrupa’da yani Hristiyanlığın tam kalbinde daha ciddi bir sorun vardı. Buna sapkınlık diyorlardı ve Katolik mezhebine göre bu durum, Hristiyanlık için Müslümanlardan çok daha tehlikeliydi. Bahsi geçen dönemde Kilise’yi rahatsız eden ve sapkın olarak görülen inanç ise Fransa’nın güneyinde görülen “Katarizm” idi. Katolik Kilisesi, bu inanca sahip olanları “Albigenses” ya da “Katarlar” olarak adlandırıyordu.

Katarlar, bugünkü Fransa’nın güneyindeki Toulouse, Gaillac ve Cordes gibi şehirlerde yaşamaktaydılar. Onlara göre evren, iyi ile kötü arasındaki bir savaş alanıydı. Beden, çürümeye mahkum bir kafesti ve ruh, bu kafese hapsedilmişti yani aslolan, kalıcı olan ruhtu. Ruh ölmediği için bir bedenden diğerine geçebildiğini düşünüyorlardı yani Katarlarda reenkarnasyon inancı vardı. Katolik Hristiyanlığın kabul ettiği şeyleri; örneğin haç sembolünü, Papa’yı ve resmi ibadet biçimlerini reddediyorlardı. İnsanoğlu Tanrı katında bir yer edinebilmek, iyiye ulaşabilmek, kurtuluşa erebilmek için Hristiyanlığın ilk zamanlarındaki saf haline, İncil metinlerinin ilk kaynaklarına dönmeli, günahlarından arınmalıydı. Önemli olan maddi dünya değil, sonsuz hayattı.

Yağda pişirilmiş sebzeler ve balık dışında neredeyse bir şey yemiyorlar, çileci bir yaşamı tercih ediyorlardı. Et, süt, peynir, yumurta gibi şeylerden uzak duruyorlardı. İffetli kalarak cinsel birleşmeden uzak durmak da Katarlarca çok önemliydi. Şiddetten hoşlanmıyorlardı; oldukça pasifist ve hoşgörülüydüler. Yalan söylemek, birini öldürmek, savaşmak ve yemin etmek yasaktı. Doğaya ve tüm canlılara saygı duyarlar, ibadetlerini mağaralarda ya da açık alanlarda yaparlar, maddi mülkiyete önem vermezlerdi. Ayrıca Katoliklerin tersine eşitlik esasına dayalı bir toplumsal düzeni savunurlardı. Ayrıca doğum kontrolü, ötenazi ve intihar onlara göre hoş görülemez şeyler değildi. Katolikleri en çok rahatsız eden durumlardan biri ise Katarizm’i hem soyluların hem de sıradan insanların desteklemesi ve bunların eşit kabul edilmesiydi. Oysa Kilise’ye göre feodal sistem yani insanların sınıflara ayrılması, ilahi düzenin bir gerekliliğiydi. Kurdukları sistemin bozulmaması için halkın buna inanması ve itaat etmesi gerekiyordu. Oysa Katarlar, Kilise’ye vergi ödemeyi bile reddediyorlardı.

O zamanlar yüksek kültürü, hoşgörüsü, eşitlik anlayışı ve liberalizmiyle tanınan Katar inancı, 12. yüzyıl boyunca kök saldı ve gitgide daha fazla taraftar kazandı. On üçüncü yüzyılın başlarında Katarizm, yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı Katolik Kilisesi’nin iyice gözüne batmaya başladı. Birçok Katolik metin, sapkın kabul ettikleri bu inancın Katolikliği tamamen değiştirme tehlikesine atıfta bulunuyordu.

Katolik Kilisesi tarafından yapılan birçok propagandanın başarısız olmasının ardından Katarları ortadan kaldırmak için tek yol kalmıştı: Haçlı Seferi. 1208’den itibaren sapkınlara yani Yahudilere, Katarlara, onların yöneticilerine ve onları koruyanlara karşı bir terör savaşı başlatıldı. Katarlarla aynı şehirde yaşayan Katolikler dahi bu vahşetten nasibini aldı. Bu dönemde Güney Fransa’da tahmini yarım milyon erkek, kadın ve çocuk katledildi. Haçlıların başladığı saldırıya daha sonra Güney Fransa topraklarına hakim olmak isteyen Fransız yöneticiler de dahil oldu. Kendilerine yönelen bu büyük güce karşı koyacak güçleri olmadığından zavallı halk, yapılan zulme başkaldıramadı.

Katliamın zirve yaptığı yer, 400 Katar’ın kaçıp sığındığı Beziers adlı yerleşimdi. 12 Temmuz 1209’da Haçlı ordusu, Beziers’e yürüdü ve tüm Katarların teslim edilmesini emretti. Bu emri reddeden Beziersliler, kendilerini uzun bir kuşatmanın beklediğini sandılar ancak Haçlıların içinde bulunan ve onların ayaktakımı olarak kabul edilen bağnaz bir grup, şehrin kapılarına saldırıp savunmayı yardı. Daha sonra Haçlı şövalyeleri de bu azgın gruba dahil oldu. Kimin Katar kimin Katolik olduğunu nasıl anlayacakları üzerine kafaları karışınca Papalık Elçisi Arnaud Amalric, Haçlılara korkunç kararını bildirdi: “Hepsini öldürün! Tanrı, kendisinin olanları tanıyacaktır.” Bunun üzerine Haçlılar, dehşet verici bir katliama başladılar ve Katar olmayanları dahi kadın, çocuk, yaşlı, hasta demeden öldürdüler. Bazı insanlar, Haçlıların merhamete geleceğini sanarak katedrale sığındılar. İbadet edilen bir mekanda öldürülmeyeceklerine inanmışlardı ancak mekanın kutsallığı, Haçlıları engellemedi ve kimseyi hayatta bırakmadılar. Çoğu da yakılarak öldürüldü. Hatta öldürme ve yağma işlemleri sona erdiğinde Haçlılar, şehri de ateşe verdiler. Her şey bittiğinde Papalık elçisi Arnaud Amalric, Papa’ya müjdesini şu sözlerle verdi: “Kutsal intikamın yerini buldu.”

Peki Haçlılar, bu insanları katletmek için niçin diri diri yakma yolunu seçmişlerdi? Orta Çağ boyunca din düşmanı olarak görülen kimselerin yakılarak öldürüldüğünü görürüz, bunun nedeni günahın en küçük bir izinin bile kalmaması gerektiğine inanılmasıdır. Yozlaşmış insanların bedeni yakılmalı ve alevlerle kötülük kovulmalıydı. Bu inanç öyle güçlüydü ki bir kişinin sapkın olduğu öldükten sonra anlaşılırsa yakma işlemi, cesedine dahi uygulanırdı. Katolik Hristiyanlarca sapkın kabul edildikleri için Katarlar da yakılmalıydı. Bir başka sebep, Katarların ölü bedenin toprağa gömülmesinin diriliş için gerekli olduğunu düşünmeleriydi. Böylece onları yakarak iki türlü cezalandırmış oluyorlardı.

Velhasıl kurulan bazı düzenlerin bozulacağı endişesiyle tarih boyunca Katarlar gibi birçok halkın düşman ilan edilip ortadan kaldırılmaları için din alet edildi. Ne yazık ki günümüzde de dünyanın birçok yerinde insanları kolayca kontrol edebilmek için yine din kullanılmakta, yanlış öğretilen din nedeniyle öldürmek gibi dinde yeri olmayan uygulamalar normal sayılmaktadır.

Din adamlarının emriyle katledilen bir topluluk: Katarlar