DAHA AZI

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bazen sadece yorgun oluyor insan. Sadece yorgun. Ne konuşmak arzusunda oluyor ne de dinlemek. Sadece dinlenmek istiyor. Hatta nerede, nasıl dinleneceğini bile bilemeyebiliyor. O derece yorgun. Ruhuna, bedenine, gönlüne nerenin, neyin hoşluk vereceğini dahi düşünemeyecek kadar yorgun.

Nasıl olur demeyin. Her insanın hayatında yaşadığı böyle demleri vardır. Belki üst üste yaşanan gönül yorucu, dimağı meşgul edici, bedeni yıpratıcı gelişmeler yüzünden durmak ve öylece kalmak isteyebiliyor insan. Ya da “alsam başımı gitsem kimsenin olmadığı, huzur bulacağım bir yerlere” diyebiliyor. Zira sorular da yoruyor, kelimeler de ağır gelebiliyor, yük olabiliyor. Birine küs olmak değil, hayata küs olmak hiç değil, sadece yüklerini indirip hayatını biraz sözcüklerden arındırma arzusu oluşuveriyor insanın düşüncelerinde.

Biçilmiş olan bütün rollerden sıyrılıp sadece insan olabilme ve istediği gibi hareket edebilme dürtüsü uyanıyor bazen insanda. Kendi haline bırakıp dünyayı, “bensiz idare ediverin biraz” deyivermek herkese ne güzel olurdu değil mi? Ne sevgi ne ilgi ne muhabbet hiçbiri gerekmez. Ne de olsa insan kendiyle de buluşup bunları deneyimleyebilir. Farklı bir durumu tecrübe edebilir.

Bazen yorgun oluyor insan, sadece yorgun. Algıları kapanıyor, duyarsızlaşıveriyor çevreye. Diğer bir deyişle soyutluyor kendini. Belki de başkaları için, başkalarının programladıklarına göre hareket etmenin getirisi bu. İnsan bunu fark ettiği an bir kırılma yaşayabiliyor hayatında.  “Ben ve ötekiler”, “ben ve benim için olanlar”, “ben ve ötekiler için ayırdığım zaman”… Sorgulama sürüp gittikçe yalnızlaşma arzusu büyüyor. Belki de bunun neticesinde sadeleşmeye varıyor iş. Daha az kişi, daha az iş, daha az eşya, daha az düşünce, daha az konuşma, daha az sözcük…

İpini kaçırdığın kırmızı balon
özgürleştikçe
hayallere doğru
rüzgârın peşinde
yalnızlaşıyor

DAHA AZI