Deprem

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Tarih boyunca dünyada binlerce kişinin öldüğü ve sadece maddi hasarla sonuçlanan veyahut hiçbir etki göstermeyen milyonlarca deprem yaşanmıştır. Deprem; halk arasında zelzele adı verilen, yerkabuğunda beklenmedik bir anda ortaya çıkan enerji sonucunda meydana gelen sismik dalgalanmalar ve bu dalgaların yeryüzünü sarsması olayıdır.

Depremler sismografla ölçülür. Bu olayları inceleyen bilim dalına ise sismoloji denir. Depremin şiddeti, moment magnitüd ölçeği ile belirlenir. Bu ölçeğe göre 3 ve 6 şiddetindeki depremler genelde hissedilmezken 7 ve üstündeki depremler yıkıcı olabilir. Depremin meydana geldiği noktanın derinliği de yıkım kuvvetine etkilidir ve yer yüzüne yakın noktada gerçekleşen depremler yıkıcı olabilmektedir.

Ülkemizdeki yedi bölgenin en az dördü çok riskli, üçü ise deprem açısından daha az riskli durumdadır. Türkiye, deprem gerçeğiyle karşı karşıya ve birçok deprem bilimcinin ön gördüğü yakın tarihte veya orta vadede büyük deprem yaşanması muhtemel bir ülkedir. Yakın tarihte yaşadığımız karadan uzakta denizin ortasında olmasına rağmen ortaya çıkan İzmir depremi, hepimize bir ders olmalıdır. 1999 yılında yaşanan Gölcük depremi sonrası Ödemiş Muhtarlar Derneği’nin hazırladığı yardım kampanyasında Ödemiş Radyo Televizyonu (ÖRT) ile çekim yapmak üzere deprem bölgesine gitmiş birisi olarak oradaki acı tabloyu gözyaşlarıyla hissettim.

Gölcük’te yaşadığım ve hepimize ders olması gerektiğini düşündüğüm bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.  Gölcük’te deniz kıyısında duran ve denizi izleyen 60’lı yaşlarda bir amcanın yanına yaklaştığımda “Depremde ne hissediyorsunuz?” diye sordum ve mikrofonu amcaya uzattım. Amca, sağ eliyle denizi göstererek “Caminin minaresini görüyor musun? Onun hemen sağ tarafında kavak ağaçları var. Orada benim dört katlı, altı dükkan üstü ev olan binam sular altında kaldı. Akşam yattığımda dört dairem, bir dükkanım ve önünde arabam vardı. Şu anda hiçbir şeyim yok” dediğinde gözleri dolu dolu oluyordu.

İşte yaşadığımız bir olayı canlı şekilde görmüş biri olarak şimdi böyle bir olayla karşılaşmadan önce neler yapmalıyız diye düşündüğümüzde ilk aklımıza gelen, binamızı depreme karşı sigortalamak olmalıdır. Yeni bir ev almaya karar verdiğimizde binanın konumuna, metrekare genişliğine dikkat ettiğimiz kadar depreme dayanıklı olup olmadığına dikkat etmeliyiz. İşini çok iyi ve dikkatli yapan müteahhitlerimiz olduğu kadar maalesef azınlıkta da olsa maliyetleri düşürme adına insan canını hiçe sayan sözüm ona müteahhitler bulunmaktadır.  Her deprem sonrası duymaya alışkın olduğumuz TV haberlerinde yıkılan binaların %90’ının müteahhidin deniz kumu, çakma demir kullanması veya zeminde bulunan dükkan veya depo sahiplerinin biraz fazla yer kullanma adına taşıyıcı kolonları kesmeleri nedeniyle gerçekleştiğini son yaşadığımız İzmir depreminde görmüş olduk.

Bütün bu olumsuzlukların yanında ülkemizde deprem gibi bir doğal afet yaşandığında yüce milletimiz, birbirine kenetlenmeyi ve tek yürek olmayı çok iyi başarıyor ve hep birlikte yaraları sarmayı çok iyi biliyoruz. Her ne kadar okullarımızda depremle ilgili çocuklarımız eğitiliyor olsa da biz büyükler olarak çocuklarımıza deprem gerçeğinin ciddiyetini anlatmalıyız. Kendimiz de deprem toplanma alanlarını ve depremde ilk 30 saniyede ne yapmamız gerektiğini çok iyi bilmeliyiz. Ne kadar güçlü bir millet olursak olalım böyle felaketleri Allah milletimize yaşatmasın.

Kalın sağlıcakla.

Deprem