Benzinlik’teki Ulu Çınar

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Benzinlik’teki Ulu Çınar’ın altında hiç oturup soluklandınız mı? Çay ya da kahve içip yorgunluğunuzu attınız mı? Ayran ve soda ile ferahladınız mı? Orada bir zamanlar yapılan kuyu kebabını tattınız mı? O güzelim serinlik ve koyu gölgelikte efkârınızı dağıttınız mı? Yok yok bunları yapmamışsınız! Her hâlinizden, davranışınızdan, kararınızdan belli oluyor.

1970’li yıllarda başladı Benzinlik sevdamız, 4 ASIRLIK Ulu Çınar’la tanışıklığımız. Tekel’de gece bekçisi “17 Selahattin” diye bilinen Selahattin amcanın bitişiğindeki 20 dönümlük incir bahçesine göçtük. Bahçe, babam tarafından Uncu Mehmet’indi. Biz, “üçürdeme”ye girmiştik. Asmalar ve incirlerin tüm giderlerini Uncular karşılar, tüm işleri biz görürdük. Elde edilen üç incirden ikisi onların, biri bizim oluyordu. Nisan ayına girdiğimizde her hafta sonu gidip gelmeye başlardık. Asmaların dibini açar, havuz yapardık. Yanmış keçi gübresiyle doldururduk. Asmanın göktaşını atardık sırtımızdaki kollu pompayla. Yapraklarını seyreltirdik. Üzümler korukken kükürtlerdik tülbentle ağzımızı burnumuzu kapatıp. Çekirdeksiz, çekirdekli, razaki, pembe ve kara üzüm asmalarımız adam boyundaydı. Bir kiloyu aşan salkımlar güneşte altın sarısı gibi görünürdü. İncir ağaçlarına kozak atardık çuval çuval. Yol kenarı taşlı, kuru olduğundan inciri güzel olurdu. Güz inciri bile vardı.

Anamın ata tohumlarından domates, biber, patlıcan fideliği oluşturur, sonra fideleri açtığımız arıklara göçürürdük. Tanesi nerdeyse yarım kilo gelen domateslerimiz olurdu. Anam, her dolma yapışında tencerenin tam göbeğine o domateslerden bir tane koyar, tadının yayılmasını sağlardı. Yanımız pamuk tarlasıydı. Onunla olan sınırımıza karagöz börülce diker, zaman zaman kükürtler ve taze taze haşlanmış kılçıksız koyu yeşil börülceyi afiyetle -çatalla değil, parmaklarımızla- yerdik. Kendi zeytinyağımızdan bolca kullanırdık. O güzelim domateslerden güneşte koyulaşan, çok tuzlu ve arada bir tahta kaşıkla karıştırması bana ait salçamızı yapardı anam. Ekmek fırınımızda nohut mayasıyla yaptığı taze ekmekten bir dilim keser, üzerine salça sürer ve yerine göre soğan ya da pırasayla götürürdüm.

Bağda kara üzüm olurdu önce. Sabah gün doğmadan kocaman 15 kiloluk sepete keser doldururdu babam. Ben de Bisan bisikletin önüne koyup iki kolumun arasında koruyarak dikkatlice tuğla fabrikasına götürüverirdim. İşçiler, öğle yemeğine katık ederdi üzümü.

Dönüşte Ulu Çınar’ın altında mola verir, Gacar’ın kahvesinde hem çayımı içer hem de soluklanırdım. Koyu gölgelik olurdu. Kafamızı kaldırıp baktığımızda tepesini göremezdik. Girey günleri kasaplar koyun, kuzu, dana kesip satardı. Ödemiş’ten taze et almaya gelen olurdu. Diğer günlerde kasap açık olmazdı. İçkili lokanta zaman zaman tantanalı, içkiyi doğru düzgün içemeyenleri ağırlasa da genelinde sakin olurdu. Kuzudan kuyu kebabı yapılırdı. Özenle tuğladan yapılmış kuyuya kuzular sarkıtılır, en dibinde geniş bir kapta yağı toplanır, kapağı çamurla sıkı sıkıya kapatılırdı. Geç kalan avucunu yalardı.

Emperyalizmin uşağı Yunanlıları bu Ulu Çınar’daki dalların arasından gözetlemişti atalarımız. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’na konvoylar halinde muvazzaf askerleri bu Ulu Çınar’ın altından gönderdik. Pınar Süt, ilk fabrikasına sütlerini üç otuz paraya alıp kazıklayacağı köylüleri bu Ulu Çınar’ın altından toplayıp Kemalpaşa’ya götürmüştü. Çiçekçilik Ödemiş’te sektör olunca da komisyoncuların, simsarların, alıcı ile çiçekçiler Ulu Çınar’ın ferah gölgeliğinde el sıkıştı. Demircili Muhtarı Çavuş Dayı, yine Karayolları ile kapışmış, Ulu Çınar’ın korunması gereken tabiat varlığı olarak tescil ettirmişti büyük ve onurlu bir mücadeleden sonra. Umurbey Mahallesi’nden öğretmen arkadaşım Ramazan’la birlikte Benzinlik İlkokulu yararına Ulu Çınar’ın altında topladığımız derileri biriktirmiş, satmış, geliriyle eğitime katkı vermiştik. Gacar’ın kahvesinde Kıbrıs Harekâtı’nı yaşamış, karartma gecelerine tanık olmuştum. TRT’nin en son haber programı “Güne Bakış”ı izler, ay ışığı altında ovanın derin uykusunda bahçeye yatmaya giderdim yürüyerek…

Anlatacaklarım o kadar çok ki!

Benzinlik’teki Ulu Çınar’ın altında hiç oturup soluklandınız mı? Çay ya da kahve içip yorgunluğunuzu attınız mı? Ayran ve soda ile ferahladınız mı? Orada bir zamanlar yapılan kuyu kebabını tattınız mı? O güzelim serinlik ve koyu gölgelikte efkârınızı dağıttınız mı? Yok yok bunları yapmamışsınız! Her hâlinizden, davranışınızdan, kararınızdan belli oluyor.

Benzinlik’teki Ulu Çınar