Kral Gölü'nden Uzungöl'e
Annemle babamın göl çocuğu olduğundan mıdır nedir bilmem ama içimde beni göllere çeken bir duygu yoğunlaşması...
Annemle babamın göl çocuğu olduğundan mıdır nedir bilmem ama içimde beni göllere çeken bir duygu yoğunlaşması yaşarım sıkça. İlkokul çağlarımda her yaz babam, bizi Eğirdir’e götürürdü. Böylece bir haftalık da olsa göl ve memleket özlemini giderirdik. Eğirdir’in Yazla mahallesindeki Altınkum plajında suya girerdik. Babamın ölünceye dek doğup büyüdüğü Eğirdir için yanıp tutuştuğunu annem zaman zaman anlatırdı. Bendeki göl sevgisi de babam sayesinde büyüdü, gelişti. Özellikle Eğirdir Gölü’nde o yıllarda (babam 1966’da vefat etmişti) eğrez balığı; rakı, domates, yeşilbiber ve soğanla yenirdi. Biz çocuklar, rakı içmesek de tuzlu balığın derisini yüzüp pembe eti yemeyi çok severdik. Zamanla bu balık, sazan ve yayın balığı yüzünden yok oldu. Şimdilerde yeniden yaşatılmaya çalışıldığını duyuyorum.
Yıllar sonra görevli olarak gittiğim Almanya’da ailemle bir yaz tatilinde Almanya-İsviçre-Avusturya sınırında bulunan Konigsee’ye (Kral Gölü) gittik. Göl kıyısına henüz varmadan binlerce aracın yer aldığı otoparkta aracımızı doğrusu herhangi bir strese yol açmadan rahatça park edip fişimizi aldık. Göle giden yol üzerinde otel, motel ve pansiyonlar ve alt katlarındaki hediyelik eşya dükkanlarına baka baka teknelerin bulunduğu limana geldik. Alp Dağları’nın yorgun eteklerinde maviyle yeşilin her tonunun kucaklaştığı bir doğa harikası, yeni konuklar ağırlamaya hazırlanıyordu. Hepimiz heyecanlıydık. Biletlerimizi alıp büyük gezinti teknesine yerleştik. Makinelerin homurtusuyla hareketlenen gemi, bizi upuzun bir göl yolculuğuna başlattı. Göl kıyısına kadar uzanan karaağaç, çam ve ladinlerin arasında tek tük irice binalar gözüküyordu. Bunların krallara ait yazlık saraylar olduğu söylendi. “Yaz mevsimi, böyle bir doğa harikasında ne aşklar ve ne kavgalar yaşandı acaba?” demekten insan kendini alamıyor doğrusu. Kıyıdan göle dökülen şelalelerse ayrı bir güzellik katıyordu manzaraya.
Gölün ortasına gelindiğinde teknemiz ansızın durdu. Resmi üniformalı bir görevli, elindeki trompeti kıyıya doğru üfledi. Ses aynı şekilde geri döndü. Bu işi birkaç kez daha denedi. Her defasında ses yankılandı. Müziğin tekrar tekrar kulağa geri dönüşü ayrı bir zevkti bizim için. Gemi, ekolu müzik gösterisinin ardından yavaş bir ritimle yeniden yol almaya başladı. Bir süre sonra küçücük bir adaya vardık. Ada üzerinde inşa edilmiş minik bir kilise (kloster), tipik mimarisiyle gelenleri selamlıyordu. Kilise bahçesindeki çay bahçesinde içilen birer bardak çayın ardından dönüş yolculuğumuz başladı. O gün bu minik gölde geçirdiğimiz zaman, anılarım arasında önemli bir yer almaktadır. Güney Bavyera’nın önemli turizm merkezlerinden Chiemsee gölündeki adada bulunan kral sarayları, ne denli güzel ve hayranlık uyandırıyorsa Konigsee de aynı düzeyde bir etki bıraktı benim üzerimde.
Yıllar sonra ülkemin en tanınmış göllerinin başında gelen Uzungöl’ü de görmek kısmet oldu. Gölün coğrafi konumu, Konigsee ile çok büyük bir benzerlik gösteriyor. Takvimlerde ve kartpostallarda çok nefis bir manzara çizen göl, ilk gördüğüm anda bende büyük bir hayal kırıklığına yol açtı. İki göl arasındaki büyük benzerlikten yola çıkarak karşılaştırmaya giriştim. Öncelikle burası, henüz büyük bir turizm merkezi olmaktan çok uzaktı. Araç park yerleri yoktu. Gölün girişindeki tarihi taş köprü ve yanındaki cami ne kadar güzel görüntü çizse de köprünün yanı başında sıra sıra dizilen dükkanlar da o denli çirkinlik abidesiydiler. Trabzon yönünden gelindiğinde karşı kıyıdan akan şelale, buraya ayrı bir güzellik kazandırsa da Uzungöl, gerçek anlamda sahip olduğu güzellikleri göstermekten çok uzak.
Bizim insanımızın sahip olduğu değerleri işletmekte henüz Avrupalılar kadar başarılı olamadığımız apaçık ortada. Eğer Uzungöl’ü çirkinleştiren dükkanlar ortadan kaldırılırsa göl derin bir nefes alacak, daha muhteşem görünecek ve daha belirginleşecektir. Ayrıca göl üzerinde tekne turları düzenlenirse burası bir cazibe merkezi olarak hem yerli hem yabancı turistleri kendine çekebilecektir.
Ya Ödemiş-Gölcük?
Gölcük’te yapılan yenileme çalışmalarına farklı görüşler ve eleştiriler olduğunu biliyoruz. Ben, Belediye Başkanı Mahmut Bey’in yerinde olsam böyle bir yenileme işine girişmeden önce Kral Gölü’ne gider, oradaki uygulamaları yerinde görür, oradan alacağım esinle bu işe kalkışırdım. Ama çay, köprüyü çoktan böldü… Zaten başkanın da bizi dinlemediği ortada!
Telefon rehberi…
Küçük yaşamımızda telefon rehberine sığdırdığımız nice dost, arkadaş ve akrabalarımız var. Bunlar da hazan yaprakları gibi birer birer dökülüyor. 2017-2018 dönemi, benim açımdan bir sonbahar oldu. İlk Ayhan Kökmen, ardından Vedat Öztürk, Coşkun Akçay, Okan Biçer, Timuçin-Sevim Varol’un biricik kızı Belgin, halamız ve şimdi de telefon rehberimden adı hiç silinmeyecek sevgili M. Aykut Dural’ımız…
Hepsi benim için birer candı… Acıları ve yokluklarını anarak yaşayacağız… O kadar doluyum ki söz yeter, susmalısın diyor…
ÖA
Bakmadan Geçme





