Güzel insandı…

Savcılığı bırakıp avukatlık yapmak için Ödemiş'e geldiği ilk günlerde dikkatimi çekmişti. Gazetecilik faaliyetinin yanında gazeteye maddi...

Savcılığı bırakıp avukatlık yapmak için Ödemiş’e geldiği ilk günlerde dikkatimi çekmişti.

Gazetecilik faaliyetinin yanında gazeteye maddi kaynak oluşturmak için emlakçılık işi ile de uğraşmaya başladığımız 90’ların sonuydu. Büroya gelmiş, satılık veya kiralık ev arıyordu. Hikayesini kısaca anlattıktan sonra birlikte çalıştığımız arkadaşlarımız, birkaç daire göstermişlerdi.

Sonra çocuklarımız aynı sınıfta okumaya başladılar. Ortaokul yıllarında bir ara ben çocukları sabah okula bırakıyor, o da gün bitiminde çocukları okuldan alıyordu. Sabah bırakmak benim işime, akşam okuldan almak da onun işine geliyordu.

Farklı bir kişiliğe sahipti. Naif denebilecek, kırılgan bir yapısı vardı. Cumhuriyetin değerlerine bağlı, Atatürk ve devrimlerine inanmış, çağdaş değerleri savunan bir avukat idi. Dedesi Halil Dural tarafından da biraz basın yayın işlerine ilgi duyuyordu.

Toplumsal sorumluluk denen kaygılara da sahipti diyebilirim. Kimi durumlarda elini taşın altına sokardı. Yanılmıyorsam yöneticiliğini yaptığı ÇYDD’de ihtiyaç sahibi öğrencilere eğitim bursu da veriyordu ama bunu çok da dillendirdiğini duymadım. Yaptıklarını afişe etmeyi sevmezdi. Hastalandığı zamanlarda dernek tarafından düzenlenen ödül töreninde kendisine teşekkür belgesi verildiğinde fark ettim sessizce katkı yaptığını.

Çocuklarımız aynı sınıfta olduğu için bazen dertleştiğimiz olur, kimi zamanlar gelecekle ilgili duygu ve düşüncelerimizi paylaşırdık. Ülkemizin siyasal sorunları ile ilgili ayrı düştüğümüz düşünceler olurdu ama bunu çağdaş insan boyutunda tartışabilirdik.

Güzel ve ‘özel’ fıkralar anlatmasını severdi. Oğlu Onur’un ağır adam oluşunu da fıkrayla anlatır, bu yüzden bazen onunla tartıştığını söylerdi. Onur, sabahları geç kaldığımızda bile ağır adımlarla evden çıkar, arabaya binmek için de hiç acele etmezdi…

Ondan ne beklemeniz gerektiğini bilirdiniz. Akmaz, kokmaz cinsten adamlardan değildi. Yaralı parmağınız varsa gereğini yerine getirmek için üstüne düşen bir şey varsa yapardı.

“Eğitim Sen mi? Aman!” derdi ama bizim en radikal sendikacılık yaptığımızı da söylemeden geçmezdi.

“Kendisi için yaşayabildi mi?” diye sorarsam bunun doğru yanıtını veremem. Hep gelecekle ilgili planları vardı çünkü.

En son ÇYDD Ödemiş Şubesi’nin düzenlediği yemekte gördüm kendisini. Morali yerinde idi veya bana öyle görünmüştü. Sevinmiş, bu moralle hastalığı yenebileceğini düşünmüştüm. Büro komşusu avukat arkadaşları her ziyaret edişimde hep sorardım durumunu. Büroya gelip gelmediğini merak ederdim…

Pazar akşamı eve girdiğimde telefonuma düşen iletiyi görünce donakaldım. Kuzeni Dr. Alper Doler’in eşi Dr. Mesude Doler’in paylaşımı ile ne yapacağımı şaşırdım. Demek bu kadardı! Her şey yarıda kalmıştı. Umutları, beklentileri ve planları…

Hep öyle yapmıyor muyuz! Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi devam ediyor hayat…

Ve birden film kopuyor.

Anlıyorum ki hiçbir şey ‘ben’e veya ‘biz’e bağlı değil… Hayat kendi yolunda akıp gidiyor. Müdahale etmede çaresiz kalıyoruz çoğunlukla…

Bu yıl, bizim için ardı ardına gelen kayıplarla geçiyor. Ayhan, Okan ve Coşkun arkadaşlarımızın; cinayet, kaza ve hastalık sonucunda kayıpları… Kuzen Ahmet’in ani ölümü… Ve Aykut Dural…

Bir varmışız bir de yok…

Rahmet dilesek de topraklarının bol olmasını istesek de veya yıldızlardan yoldaşları olmalarını beklesek de artık hayatımızda olmayacaklar… Bir boşluk bırakıp gitmek!

Belki de en iyi miras arkasından söylenebilecek ‘iyi insandı’ sözleridir.

Güzel insandı; giderken yağmur çiseliyordu, gökyüzü bile ağladı…

Zamanı gelince

Gitmeyi bilmeli.

Zamanı gelince

Gitmeli.

Zamansız gidiş,

Gidene ayrı

Kalana ayrı zor.

Zamanında gitmeli,

Tam zamanında.

İsterken,

Vaktiyken,

Vedalaşabilirken,

Çirkinleşmeden,

Çirkinleştirmeden,

Muhtaç olmadan,

Mecbur kalmadan,

Gitmeli.

Tam zamanında

Gitmeyi bilmeli.

22 Aralık 2016

M. Aykut Dural

Bakmadan Geçme