Zehirli ama vazgeçilmez bir maden
Civa, binlerce yıldır bilinen ve oda sıcaklığında sıvı halde bulunan bir metaldir. Civa sülfür, halk arasında...
Civa, binlerce yıldır bilinen ve oda sıcaklığında sıvı halde bulunan bir metaldir. Civa sülfür, halk arasında “zincifre” olarak bilinir ve civa, genellikle bu mineralden elde edilir. Günümüzde en zengin civa ve zincifre yatakları; İspanya, Türkiye, İtalya, Gürcistan, Peru ve Rusya’dadır. Türkiye, civa ve bileşenleri açısından dünyanın en zengin birkaç bölgesinden biridir. Ülkedeki rezervler, Ege ve Orta Anadolu’da yoğunlaşır. Rezervlerin %85’i Ege Bölgesi’ndedir. Yakın dönemlere kadar bölgenin en önemli civa üretim merkezi, Ödemiş ve Beydağ çevresiydi. Buradaki civa madenlerinin geçmişi, binlerce yıl öncesine gitmektedir ve bu maden, tarihte çok çeşitli amaçlar için kullanılmıştır.
Geçmişte civanın zehirli olduğu bilinmediği için civa ve civa sülfür gibi bileşikler, ilaç ve kozmetiklerde binlerce yıl kullanıldı. Kozmetikte kırmızı renginden dolayı özellikle allık olmak üzere makyaj malzemeleri ve cilt kremlerinin içine kondu. Ayrıca resim sanatında da önemli bir yeri vardı. Zincifre, minerale verilen isimdi ve bundan elde edilen boya pigmentine “vermilyon” adı verilirdi. 20. yüzyılın başlarında kadmiyum kırmızının keşfedilmesine kadar vermilyon, dünya çapında ressamlar tarafından da en yaygın kullanılan kırmızı pigment ve en canlı kırmızıydı.
Bilinen en eski civa sülfür boyası, Çatalhöyük’teki duvar resimlerinde M.Ö. 7000’lerde kullanılmış olan kırmızı boyadır. Romalılar tarafından kamu binalarına ve özel konutlara yapılan geniş duvar resimlerinde kullanılan en pahalı boya pigmentiydi. Sırbistan’da bulunan Neolitik Vinca kültüründe bol miktarda zincifre kalıntısına rastlanmıştır. Çin’de bilinen en eski kullanımı ise Çin’in kuzeybatısındaki Shaanxi eyaletinde bulunan ve büyük bir Neolitik Çağ yerleşimi olan Yangshao kültürüdür. Burada bulunan bazı binaların duvar ve tabanlarında, ayrıca bazı seramik kaplarda bu boyanın izlerine rastlandı. Buluntular, maddenin dini ritüeller sırasında kullanılmış olabileceğini ortaya koydu. Yine bazı soylu mezarlarına serpilmiş olması da bu inancı güçlendirir niteliktedir. Peru’da M.Ö. 400-200 yılları arasındaki yaşamış bir dizi kültürde yine soylu mezarlarını süslemek için kullanılmıştır. Ayrıca İspanya ve Suriye’deki neolitik kültürlerde ve antik Amerika’nın birçok kültüründe mezar ritüellerinin bir parçası olarak kafataslarına ve kemiklere uygulanmıştı.
Civa, sadece boya olarak ya da mezar ritüellerinde değil, ilaç olarak da kullanılmıştır. M.Ö. 259’da dünyaya gelen Qin Shi Huang, M.Ö. 210 tarihindeki ölümüne kadar Çin’in savaş halinde olduğu altı eyaleti ele geçirerek birleşik bir ulus oluşturup kendini imparator ilan etmiştir. Dolayısıyla Çin’in ilk imparatoru ve Çin’e adını veren hükümdardır. Kuzey sınırlarını Türk akınlarından korumak için Çin Seddi’nin inşasını başlatan da bizzat kendisidir. Biz, kendisini daha çok 1970’lerde bulunan pişmiş topraktan yapılma binlerce asker ve at heykellerinden oluşturulmuş “Terrakotta Ordusu” ile biliriz ki bugün binlerce turist, bu muhteşem eserleri görmek için Çin’e akın eder.
İşte bu imparatorun ilginç bir özelliği vardı ki bu da ölümsüzlük saplantısı idi. Kendisine ebedi hayat bahşedecek iksiri aramak için bir yönetim emri çıkarmıştı. Ulaşım ve iletişim ağının çok gelişkin olmadığı o dönemde bu yönetim emri, merkezden en uzak köylere kadar ulaşmıştı. Qin Shi Huang, ölümsüzlüğe bu şekilde ulaşacağına inandığından zincifre yani civa sülfür kullandığı için 39 yaşında zehirlenerek ölmüştür. 8000 pişmiş topraktan askerin koruduğu mezarı, tarihi eserlerin havayla temas edince zarar göreceği endişesiyle hala açılmamıştır.
Bir diğer korku ise mezarın açılması sırasında civaya maruz kalma riskidir çünkü tarihi kayıtlarda imparatorun mezarını çevreleyen derelerden ve bunların içinde civa aktığından bahsedilmektedir ki mezar civarında yapılan tetkikler sonucu civa oranının yüksek çıkması, bu bilgileri doğrulamaktadır. Yani hükümdar, hem civayı ilaç olarak kullanıp ağır metal zehirlenmesinden hayatını kaybetmiş hem de ölümüne neden olan madenden anıt mezarının süslemesi için yararlanmıştır.
İslam Ortaçağı’na bakacak olursak civa ve zincifreden öncelikle tıp olmak üzere birçok alanda faydalanıldığını görürüz. Hatta civadan ilaç olarak bahseden ve civa buharını insanlığa ve hekimlere ilaç olarak kullanmayı öğreten İbni Sina’dır. Bu tedavi yöntemini kapalı bir mekânda, frengi başta olmak üzere zührevi hastalıklarda ve başlıca belirtileri ciltte görülen cüzzam gibi hastalıklarda uygulamıştır.
Batı tıbbında civa kullanımı da İslam hekimlerinin etkisinde gelişti ve civa, özellikle Ortaçağ Avrupası’nda uyuz, cüzzam ve frengi gibi hastalıkların tedavisinde kullanıldı. Ancak burada doktorlar, uyuz ve cüzzam gibi hastalıkları tedavi için çabalasalar da frengi için aynı özeni göstermiyorlardı çünkü vücudun en adi ve utanılası yerinde ortaya çıkan bir hastalıkla uğraşmakla ilgilenmiyorlardı. Bu sebeple Avrupa’da frengi hastalarına civa tedavisi uygulayanlar; berberler, şarlatan hekimler, sahte ilaç ve civa satıcılarıydı. 1550’de frengi etkisini büyük ölçüde yitirene dek civa, merhem olarak ya da buharından yararlanılarak kullanılmaya devam edildi.
Civanın ilaç olarak kullanılmasına önemli bir örneğe de Rus tarihinde rastlarız. Tarihe adını işkence düşkünlüğüyle ve kendi öz oğlunu öldürmesiyle yazdıran ilk Rus Çarı IV. İvan yani nam-ı diğer Korkunç İvan, bir rivayete göre baş ağrısından, bir rivayete göre de eklem ağrılarından muzdaripti ve kendisine dönemin tıbbi yöntemlerine göre çeşitli ilaçlar veriliyordu fakat bu ilaçların muhteviyatında civa mevcuttu ve günümüzde civanın deliliğe neden olduğu bilinmektedir. 1960 yılında mezarı açılıp incelendiğinde civa kalıntıları bulunmuş ve buna dayanarak İvan’ın dengesiz hareketlerine civanın sebep olduğuna ya da civa verilerek zehirlendiğine kanaat getirilmiştir.
Velhasıl tarihte zehirli olduğu bilinmediği için birçok alanda kullanılan bu maden, günümüzde zehirli olduğu kesin olarak bilinmesine rağmen sanayinin pek çok dalında, tıpta bazı ilaçların yapımında, frengi tedavisinde, bazı göz ve iç hastalıklarında ve de mikrop kırma gibi amaçlarla hala kullanılmaya devam edilmektedir.
İnstagram kullanıcı adı: velhasilfiliz
Bakmadan Geçme





