Yürek sızısı

“Ana başta taç imiş, her derde ilaç imiş. Bir evlat pir olsa da anaya muhtaç imiş.”...

“Ana başta taç imiş, her derde ilaç imiş. Bir evlat pir olsa da anaya muhtaç imiş.”

bahçedeki hanımeli,

saksıdaki küpeli,

kulağımdaki söz,

içimdeki özlem…

gittikçe büyüyen bir boşluk

hayatı sınırlıyor bu yokluk

sana uzanan yol, sonsuzluk

Sen ki;

elleri gül kokan

Sen ki;

Yüreklere sevgi eken

Sen ki;

yitimlerin en büyüğü

vazgeçilmezim, annem…

Benim için bu yaşa gelmiş olsam da değişen bir şey yok. Galiba bazı duygu ve hisler çoğalıyor, kıymetleniyor, zaman aşımına uğramıyor. Özverinin timsalleştiği o koca yürekli insanların değeri de yaş ilerledikçe daha fazla anlaşılıyor galiba. Hele bir de sizden ayrı bir dünyaya kapı aralamışlarsa.

Hani balık, içindeki suyun kıymetini kaybedince anlarmış ya. İnsan da öyle. Sevdiklerini hep kendisiyle ilelebet kalacak zannediyor. Ani bir kayıp, bu defa pek çok şeyi yarıda bırakıyor. Söylenecek sözler, danışılacak konular, yapılacak etkinlikler, gidilecek yerler yarıda kalıyor. Yarım kalmışlık duygusu hiç değişmiyor, bütünlenemiyorsun bir türlü. Ama şu hiç değişmiyor, annem olsaydı ne derdi, ne yapardı, bu durumda o nasıl hareket ediyordu…

İnsan hayatının ilk rehberi ve en etkin yönlendiricisi. Aslında hayat mimarı. Her ne olursa olsun, her ne yaparsa yapsın sevgisi eksilmeyen ve özverisi azalmayan, tüm halleriyle çocuğunu kucaklayan müthiş bir hoşgörü ve sabır kaynağı anne…

Ne söylesem az kalır yaptıkları yanında. Tüm anneleri yüreklerinden öpüyorum. Hürmetle önlerinde eğiliyorum…

Bakmadan Geçme