YORULDUM…
Yoruldum diyor bezgin bir sesle… Yoruldum beklemekten. Yoruldum çabalamaktan ve yerinde saymaktan. İnsanlardan ve egolarından. Bu...
Yoruldum diyor bezgin bir sesle…
Yoruldum beklemekten. Yoruldum çabalamaktan ve yerinde saymaktan. İnsanlardan ve egolarından. Bu şehirden ve şehrin soğuk insanlarından yoruldum. Koşturmaktan, koştukça bir yer varamıyormuşum, boşuna koşturuyormuşum gibi hissetmekten dimağım yoruldu. Yoruldum kendimi anlatmaya çalışmaktan…
Uzayıp gidiyor serzenişler…
Size de tanıdık geliyor mu bu cümleler?
Zaman zaman hepimizin içine düştüğü bir sorgulama ve algılamaya çalışma hali değil mi?
Hele mevsim baharsa, zamanın ibresi Nevruza değmişse, çiçekler en güzel halleriyle serpilmiş, erguvanlar renkten renge düşürüyorsa şehrin düşlerini, yorgunluk hissi zamanın kaçınılmazı demektir. Kışın soğuk gönünü soyunup, rengârenk ve sıcakkanlı giysiyi giyinmek, o ahenge ayak uydurmak pek de kolay değildir doğrusu. Hele zaman içine ayrılıkları, kısa vadeli özlemleri, beklentileri de katmışsa bedeni yorgunluktan önce gelir fikri yorgunluk…
Algılar mıdır bizi yorgun hissine kaptıran? Biyolojik değişimler mi? Yoksa çok koşturmanın getirisi vücutlarımızın dama demesi mi?
Belki de insanların aymazlıkları, anlamamazlıktan gelmeleri, büyüklenmeleri, boş başaklar misali salınmaları, vurdumduymaz halleridir yorgunluk tohumlarını dimağlara eken. Duyduğuna inanan, sorgulamayan, okumayan, irdelemeyen, sığ düşüncelerin davranış tecellileridir yoğunlukları tetikleyen…
Şehirler yorgun, insanların yükünü, çıkmazları, onmazları bedenine sarmalayıp yol almaya çalışmaktan. Payına düşenden fazlasını sırtına yüklendiği için ve onun altında kaldığı için yorgun. Enerjisi düşük, ümidini kendine bağlayanlara yetmeye çalışmaktan. Kalbi kırık hep kendisinden alıp ona bir şey vermeyenlere. Şaşkın ve de üzgün belki ümitleri tazeleyemediğinden. Kim bilir belki o da serzenişte “bu nasıl dünya?” diye…
Beklemek kadar yorucu bir eylem daha yok herhalde zihinsel olarak. İçinde endişeyi, ümidi, varsayımları, çıkarımları, zamanı ve de beklentileri barındırdığı için duygu keşmekeşini de beraberinde taşır. Elbette bu kadar yoğun duygunun bir araya gelmesinin sonucu düşünsel yoğunluk ve de yorgunluk…
değdi gönüle erguvan çiçekleri
mevsim araladı kapısını
usulca
düşlerden
düşüşlere
kaldırdı başını
bakışlar ileride
bakışlar
ufukta
dillerde tatlı bir nağme
taze bir tat
yorgunlukları silen…
bekle…
Bakmadan Geçme





