YAZIYORSUN, YAZIYORSUN ELİNE NE GEÇİYOR?

Bizim Hasan, pazar alışverişini yaptıktan sonra dükkanıma geldi. Aldıklarını bir kenara koydu. Lavaboda elini yıkadı. Elini...

Bizim Hasan, pazar alışverişini yaptıktan sonra dükkanıma geldi. Aldıklarını bir kenara koydu. Lavaboda elini yıkadı. Elini silerken:

-Hocam bugün çaylar benden. Hep senden olup durmaz. Ben iki çay söyleyeyim, hem içeriz hem de iki laf ederiz. Epeydir görüşmedik. Hasret giderelim.

-Tamam Hasan, nasıl istersen.

Hasan yandaki kahveye iki çay söyleyip geldi. Kenardaki tabureyi aldı, yanı başıma koydu. Usulca tabureye oturdu.

-Merhaba hocam.

-Merhaba Hasan.

-Hocam kusura bakmazsan, sana bir şey sormak istiyorum.

-Sor Hasan.

-Seni çocukluğumdan beri tanırım. Sen benden epeyce büyüksün. Öğretmenlik yıllarını bilirim. Emekli oldun, bu dükkanı açtın. Küçükten başladın, büyüdün gittin. Ne mutlu sana. Yirmi yıldan geçkin bu işi yapıyorsun. Güzel de yapıyorsun. Aynı zamanda Küçükmenderes Gazetesi’nde haftada bir köşe yazın çıkıyor. Her hafta cuma günleri gazeteyi elime aldım mı, ilk senin yazını okuyorum. Beğeniyorum da. Yerel sorunlara değiniyorsun. Yerel gazetede yazmak bunu gerektirir zaten. Hepsi güzel de, kusura bakmazsan, sana sormak istediğim şu: Bunca yıldır yazıyorsun, yazıyorsun, eline ne geçiyor?

-Eline ne geçiyor derken, maddi olarak mı yoksa manevi olarak mı, diyorsun?

-Tabii ki, maddi olarak diyorum.

-Hasan ben bu gazetede amatör olarak yazıyorum. Biliyorsun gazete bizimdi. İnsan kendi gazetesinden para alır mı? Alıştık bir kere, şimdi de almıyorum. Benim gibi diğer yazarlar da aynı. Hiç birimiz para almıyoruz. Bizimki bir halk hizmetidir. Kendimi bu halka borçlu hissediyorum. Bir nevi borcumu ödemeye çalışıyorum.

-Seninki de iş mi be hocam? Yaz, yaz üç kuruş alma.

-Her şey para değil Hasan. İçinde yaşadığımız çevrenin, insanların sorunlarını dile getirmek, sorunlara çare aramak insana huzur verir, mutluluk verir Hasan. Parayla huzur satın alınmaz, mutluluk satın alınmaz. Halk için hizmet etmenin huzuru ve mutluluğu bambaşkadır Hasan. Halka hizmet, Hakk’a hizmettir diyorlar ya, benim yazmam da odur. Bundan -övgü dahil- hiçbir beklentim yoktur. Ödemiş hizmet bekliyor. Tabii ki anlayana. Anlayan olmasa da önemli değil, bir gün bir anlayan çıkar.

-Tamam da, bunca yıldır yazarken onca kişiyi, onca kurumu eleştirdin. Bunlarla başın derde girmiyor mu? Eleştirdin diye kızan olmuyor mu?

-Bu kişiye göre değişiyor Hasan. Ben yazılarımda kimseye hakaret etmem. Olmadık şeyi oldu göstermem. Yalan yazmam. Gerçek neyse onu yazarım. İftira etmem. Eleştirdiğim kişi ve kuruluşlardan çoğunlukla teşekkür alırım. Kızıp hakaret eden yok mu? O da var. Gerçeklerden gocunanlar da var. Olgun olmayan, eleştiriye tahammül edemez. Hemen hakarete sarılır. “Hem suçlu hem güçlü” olanlar da yok değil. Yanlışına bakmaz, kabalığa sarılır. O kadar da olacak artık, burası Türkiye. Sen tasalanma Hasan, olur gider hepsi.

-Değer mi be hocam?

-Değmese yazmam Hasan. Her hafta okuyucuların karşısına çıkmak kadar güzel bir şey var mı? Okunuyor olmanın hazzı bana yetiyor Hasan.

-Seni kutluyorum hocam. Ben çayların parasını peşin ödedim, sen verme. Artık gitme vaktim geldi. Ben erzaklarımı alayım, usulca köyün yolunu tutayım. Haydi, hoşçakal hocam.

-Birer çay daha içseydik, Hasan?

-Yok sağol hocam, onu bir dahaki sefere içelim.

-Güle güle Hasan. Kaymakçı’ya geldiğinde beklerim. Yolun açık olsun.

Sevgi, saygı ve mutluluklar.

Bakmadan Geçme