İNSAN HAKLARI…
Yaşar Varış
10 Aralık tarihi dünyada “insan hakları günü”, takip eden hafta da “ insan hakları haftası” olarak kutlanmaktadır. Bilindiği gibi 10 Aralık 1948 tarihinde birleşmiş Milletler Genel Kurulu 217 sayılı kararı ile 30 maddeden oluşan “İnsan Hakları Evrensel Bildirisini” kabul etmişti.
Amaç, geçmişte olduğu gibi “baskılara ve zorbalıklara karşı en son yol olan “ayaklanmaya, isyanlara ve ihtilallere ” başvurmadan sorunlara hukuk içinde kalarak çözüm üretmektir.
Bu bildirinin hazırlanması, Birleşmiş milletler genel kurulunda kabul edilmesi ve geçen süre içinde anayasalara girmesi kolay olmamıştır. Bu yolda insanlık çok büyük savaşımlar vermiş, büyük bedeller ödemiştir. Çünkü egemen güçler hiçbir zaman kendiliğinden yönettiği kitlelere hak vermez. “Hak verilmez alınır” sözü buradan kaynaklanır.
Otuz maddeden oluşan İnsan hakları bildirisinde eğitimden sağlığa, çalışma hakkından insanca yaşanılacak bir ücrete, örgütlenme hakkına, özgürce düşünme ve bu yolda örgütlenmeye, insanların dil, din, ırk, cinsiyet ayrımcılığına karşı korunmasından çocuk haklarına, hasta haklarından kültürünü geliştirme hakkına kadar birçok hak tanımlanmıştır. Bu bildiriyi kabul edip imzalayan devletler bu hakları vatandaşlarına tanımak zorundadır. Çünkü anayasaya göre usulüne uygun olarak imzalanan uluslararası sözleşmeler iç hukuk hükmündedir.
Aradan 77 yıl geçmesine karşın bu gün dünyada ve ülkemizde insanların kendisine tanınan bu haklardan yeterince yararlandıklarını söylemek ne yazık ki zordur.
Bu gün hala insanlar arasında cinsiyet ayrımcılığı yapılmakta, kadınlar birçok ülkede ikinci sınıf insan muamelesi görmektedir. Son yıllarda ülkemizde işlenen kadın cinayetlerinin sayısı inanılmaz derecede artmıştır.
Birçok insanımız düşüncesini özgürce ifade edememekte, söyleyenler ağır hapis cezalarına çarptırılmaktadır. Çok sayıda gazetece ve yazar sırf düşüncelerinden dolayı cezaevlerinde yatmaktadır. Hukuk devleti kavramı çoğu zaman lafta kalmaktadır.
Anayasamızın açık hükmüne rağmen eğitimde ne yazık ki fırsat eşitliği sağlanmamakta, parası olan okuyabilmekte, olmayan birçok yetenekli genç okuma hakkından mahrum kalmaktadır.
Sağlıklı bir çevrede, sağlıklı bir şekilde yaşamak her insan için bir hak olduğu halde, sağlık hizmetleri paralı hale getirilmiştir. Parası olan sağlık hizmetine kavuşmakta, olmayanlar çile çekmektedir. Özetle “ parası olan yaşasın olmayan ölsün” mantığı ile hareket edilmektedir.
İş bulmak, çalışmak, insanca bir ücret her vatandaşın hakkı olduğu halde ülkemizde 20 milyonun üstünde insan işsizdir. Atanamayan öğretmen ve üniversite mezunlarının durumu yürekler acısıdır.
. Anayasamıza göre sosyal devlet olmanın gereği yerine getirilmeli, devlet ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza batılı devletler gibi iş bulmalı ve yardım etmelidir.
Ülkeler ve bölgeler arasındaki eşitsizlikler sürmektedir. Bir taraf varlık içinde yüzerken diğer tarafın insanca yaşama koşullarından uzak olması, kazanılmış haklara, hakkaniyete ve çağımıza yakışmamaktadır.
2019 yılından itibaren dünyada 70 milyondan fazla insan yerinden, yurdundan ayrılarak başka ülkelere sığınmak zorunda kalmıştır. 262 milyon çocuk temel haklardan olan eğitim hakkına ulaşamamaktadır. Dünyada her yıl 12 milyon kız çocuğu 18 yaşından önce evlendirilmektedir. Çok sayıda çocuk işçi yasak olmasına karşın tehlikeli ve yasak işlerde çalıştırılmaktadır.
İnsanlarımızın bundan 77 yıl evvel büyük mücadelelerle elde ettiği temel insan hakları kazanılmış bir haktır. Bu haklar dini, dili, rengi ve cinsiyetine bakılmaksızın tüm ülkelerde insanlara eksiksiz uygulanmalıdır.
Unutmayalım ki barış; insan haklarına saygı gösterildiği, insanların doyduğu ve kişiler ile ulusların özgür olduğu sürece kalıcı olabilir. Yoksa savaş tehlikesi ve iç çatışmalar insanlığın huzurunu yeniden bozabilir. Bu duygu ve düşüncelerle tüm okurlarımızın insan hakları haftasını kutluyorum.