Selim Şahan

İngiliz ajanı mı!

Selim Şahan

“Hükümet merkezi, düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askerî bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, ulusun ve devletin bağımsızlığını koruyacak kuvvetlere de emrediyorlardı. Bu biçimde yapılan emirlerle, devlet ve ulusun araçları temel görevlerini yapamıyorlardı. Yapamazlardı da. Bu araçları savunmanın birincisi olan ordu da 'ordu' adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki yurdu savunmak ve korumak olan temel görevi yerine getirmek, doğrudan doğruya, ulusun kendisine kalıyor. Buna Kuvayı Milliye diyoruz...”
Bu cümleler Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’e ait…
Kuvâyı Milliye, Osmanlı döneminin son döneminde kullanılan Türkçe ile oluşturulmuş bir tamlama. Dikkat edin burada Osmanlıca demedim, çünkü böyle bir dil yok. Dahası Osmanlı diye bir millet de yoktur. Osmanlı, adını kurucusundan alan bir hanedan (aile) yönetimi ile yönetilen bir devlettir.
Yine dikkatlice yazıyorum; buradan Osmanlı’yı reddettiğim ya da küçümsediğim çıkarılmasın. Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti’nin öncesidir, geçmişidir… Hepimiz Osmanlı Devleti’nin günümüze gelen torunlarıyız. Fakat bu cümle eksiktir. Hepimiz, öncelikle Göktürklerin ve Uygurların torunlarıyız. Göktürkler ve Uygurlar bir ulusun adıdır. Osmanlı da, 14’üncü yüzyılın başlarında oluşmaya başlayan Beylikler Döneminin bir kuruluşudur. Eğer o dönemde başkenti yanıbaşımızdaki Birgi olan Aydınoğulları Beyliği imparatorluk olsa bugün hepimiz Aydınoğulları Devleti’nin devamı olacaktık. Aydınoğlları Beyliği güçlenememiş, 1426 yılında Osmanlı’ya teslim olmuştur.
Osmanlı, O dönemin bir gerçekliğidir. O dönemde dünyadaki birçok devletin yapısına benzer bir yapısı vardır. Özetle belirtmek gerekirse ilerleyen yıllarda çağa ayak uyduramadığı için çözülmüş ve yok olmuştur.
Kuvâyı Milliye’nin Türkçesi ‘Ulusal Güçler’ demektir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı'ndaki yenilgisini takiben ‘Mütareke/Barış’ döneminde ortaya çıkan milis gruplarıdır. Kuvâyı Milliye, Kurtuluş Savaşı'nın ilk silahlı savunma kuruluşudur.
Kuvayı Milliye hareketinin başlangıcı da Batı Ege bölgesi, daha da özeli Ödemiş’tir. Yılardır, Ödemiş’te bir Kuayı Milliye Müzesi kurulsun diye yazar dururum ama nafile. Yani boşuna!
Daha sonra Anadolu’nun başka bölgelerinde de ortaya çıkan bu yerel sivil örgütlenmeleri, düzenli ordulardan oluşan işgalci güçlere karşı, bugünkü deyimiyle bir gerilla savaşı uygulamıştır.
 
Gelelim Kuvâyı İnzibâtiye kavramına. Bu da İstanbul Hükümeti olarak bildiğimiz Padişah taraftarı örgütlenmedir. Hilafet Ordusu olarak da bilinir. Kurtuluş Savaşı'nda İstanbul Hükumeti'nin Kuvâyı Milliye'ye karşı kurduğu askeri örgüttür. Ansiklopedik bilgilere baktığımızda; Birleşik Krallık yani İngiltere, Damat Ferit hükumetine 7 Nisan 1920 tarihinde Hilafet Ordusu'nun kurulması için izin verir.
Sadrazam Damat Ferit hükumeti Kuvâyı İnzibâtiye’yi kurduktan sonra 7 Nisan 1920 tarihinde Britanya Yüksek Komiseri Amiral John de Robeck Anadolu’daki milliyetçilere karşı alınacak tedbirleri görüşür. Kuvâyı Milliyecilerin eşkıya olduğu ve öldürülmelerinin sevap ve vatani bir yükümlülük olduğuna dair Osmanlı Devleti Şeyhülislamı Dürrizade Abdullah Beyefendi'nin bir fetva çıkarmasını sağlar. Robbeck, Damat Ferit'e silah ve mühimmat konusunda destek olacağını bildirir. Birleşik Krallık, Hilafet Ordusu'nun erlerine 30, teğmenlerine 60 ve alay komutanlarına 150 lira maaş bağlar. Lojistik ihtiyaçlarını silah, araç ve gereçlerini temin eder.
 
Bir önceki yazımda, Cumhuriyet’in ‘nasiha’ ve ‘temsiliye’ heyetleri ile ilgili yazmış ve 100 yıllık siyasi çarpışmanın devam ettiğini söylemiştim. Saltanat Şurası’nın torunları; bağımsızlık, demokrasi ve çağdaşlığa direnmeye devam ediyorlar.
Cumhuriyet kadrolarını ve onların bugünkü devamcılarını İngiliz ajanı olarak suçlayan troller ve cahiller tarih bilmiyor. Bilmedikleri gibi yeni bir tarih uydurmaya çalıyorlar.
Peki, ben nerden biliyorum bunları?
Okuyorum kardeşim…
Bu kadar basit…

Yazarın Diğer Yazıları