Fatmagül'ün suçu neydi!..
Selim Şahan
Fatmagül'ün Suçu Ne? Önce filmi, daha sonra dizisi yapılmıştı…
Ben pek dizi izlemem. Çünkü son zamanların dizileri, hayattan kopuk ve hayal aleminde yüzen konulardan oluşuyor. Gerçeklikten kopuk davranışlar, hareketler ve ilişkiler…
Fatmagül rolünü Hülya Avşar canlandırmıştı. Toplu tecavüze uğrayan ve daha sonra olay sırasında orada bulunan erkeklerden biriyle evlenmeye zorlanan bir kadının hikâyesini anlatıyordu. Filmin hikayesi de Vedat Türkali’nin romanından uyarlanmıştı.
Hani bir fıkra da vardır belki bilirsiniz: Ağa ile kâhya arasında geçen bir olayın sonunda, kahya ağaya seslenir: "Ağam, sen yine ağa ben yine kâhya, peki biz bu poku niye yedik?”
Biliyorsunuz yazılarımda pek siyasete girmemeye, partilerle ilgili yorumlarda bulunmamaya çalışıyorum. Ama bazen öyle bir zaman geliyor ki kıyısından köşesinden veya birazcık flu da olsa orta yerinden girmek durumunda kalıyorum.
Son zamanların bir ‘süreç’ tartışması var ki siyasetçiler isimlendirmeyi de kendilerine göre yapıyor! Kimi barış diyor, kimi terör diyor, kimi de 'süreç' demeyi tercih ediyor…
Evelemeden gevelemeden söylemek gerekirse herkes de biliyor ki tartışmanın tam adı, bence Kürt sorunu… Soruna bakış açısı ve yöntemi de elbette çok farklı. Şimdi bu yazımda buralara girmeyeceğim çünkü inanıyorum ki herkes benim gibi izlemede…
Ve inanıyorum ki samimi insanlar terörün bitmesi ve barış ortamının sağlanması için ‘dua’ etmede…
Biraz da “Du bakali n’olacak” beklemesinde…
Bir grup insan, “Kürtler eziliyor…” derken, bir grup insan da “cumhurbaşkanı bile olabiliyorken…” söyleminde…
Ben şahsen baştan beri doğru yerde durduğuma inanıyor ve gelinen aşamada çok sayıda insan ve grubun ciddi anlamda ‘özeleştiri’ yapmasını savunuyorum. 40 yıldır yanlış yapanların, başına kaya düşmüş de hiçbir şey hatırlamıyor gibi başkalarını suçlamasını da hiç samimi bulmuyorum…
Benim de baştan beri üyesi olduğum Eğitim-Sen üstünden somut bir örnek vereyim: Bizim sendikamız başından beri ‘Kürtçe’ demeden ana dilde eğitimi savunan bir yerde duruyorken, muhafazakâr ve milliyetçi çevrelerin ‘bölücülük’ suçlaması ile karşı karşıya kalıyorduk… Yahu kardeşim biz aynı zamanda Yunanistan ve Bulgaristan’da yaşayan Türkler’in haklarını da savunuyoruz desek bile kimseye inandırıcı gelmiyorduk…
Birçok okulda, “İyisiniz, hoşsunuz ve mücadelecisiniz ama bölücülerle birlikte hareket ediyorsunuz” suçlaması ile karşı karşıya kalıyor daha açıkçası bu suçlama ile sıkıştırılıyorduk… Hatta malum sendikalar ve basın, bizim hak arama mitinglerimizden bölücü örgüt flamaları ve sloganları arıyor, bulursa da bunu baş sayfalarına taşıyordu…
Bölücülük ciddi bir suçlama idi ve tartışmanın bundan sonrası ilerlemiyordu.
Şimdi gelinen noktada şöyle bir soru sorsam ne dersiniz?
“Eğitim-Sen'in suçu neydi?”