Uçmak için kuş olmak gerekmiyor. Düşlerin olsun yeter. Güneşin son ışıklarının dağları öpüp kaçtığı gün bitimlerinde şiirden kanatlar tak gönlüne, düşüne, duyguna uç uçabildiğin kadar. Kim engelleyebilir ki seni sen fırsat vermezsen?
Durmak için de istasyona ihtiyaç yok. Sen dilediğince git. Tamam dediğin yerde istasyon, yeni yerlere uçabilmek için yeni kapılara açılan. Sen yeter ki uçmak niyetinde ol. Açılır tüm yollar.
Hangi bulutun ucuna bağladın ipi? Hangi mevsimlere, coğrafyalara salındı uçurtman? Çölde kalmış insana bir yudum su misali indi mi tam umudunu kestiği noktada? Hangi bulutu kaçırdın elinden? İpi fazla salıp düşürdün mü rüzgârda salınan bulutunu? Yamadın mı gökte boş kalan yerini? Ne koydun oraya? Sarı bir güneş, sorti yapan kuşlar, rengârenk bir balon, gökkuşağı ya da göğe çıkmış mavi bir fil? Öyle ya hayat senin, düş senin, düşünüş senin istediğini kondur oraya. Belki de bir oyun kondurursun oraya çocukların cıvıldaştığı ya da bir dönme dolap döndükçe renkleri, ışıltısıyla dünyayı tutan. Sen ne istersen öyle olsun.
Mevsim üşümeye durdu, ısıtırsın böylece yürekleri. Sabahın erken saatlerinde sokaktaki hayvanlara yemek veren kadını da kondurabilirsin oraya. Kedilerin nasıl da o saati bilip bekleştiğini, geç kalanların koşuşturmasını ve kadının yüzündeki mutlu tebessümü de kondurabilirsin. Sıcacık, kocaman bir yürek etrafında minik yüreklerin çırpınışını da kondur. Belki o sıcaklık kaplar yeryüzünü.
Her gülen yüz mutlu mudur, her ağlayan göz üzgün? Hangi bulutta takılı kaldı çocukluk düşlerin? Başını kaldırmazsan asla göremezsin göğü, bulutu, güneşi. Yukarı bakmazsan maviye hasret kalır yüreğin. Kaldır başını, seç bulutunu, kur düşünü…
tut elinden bulutun
tut uçurduğun göklerde
bütün ışıklarını topla göğün
düş çoraklaşmış gönüllere
çoraklaşmış satırlara
şiirler dize ol
şiirlerden kanat
uçur başkalarını da
istedikleri yerlere