Yapmayın!
Apartmanınızda, sokağınızda veya mahallenizde ihtiyar teyze ve dedeler var mı? Veya yakınınızda yalnız yaşayan yaşlılardan haberiniz...
Apartmanınızda, sokağınızda veya mahallenizde ihtiyar teyze ve dedeler var mı? Veya yakınınızda yalnız yaşayan yaşlılardan haberiniz var mı? Evinizde pişen yemekten bir tabak da onlara verir misiniz? O kapıların ardındaki gün görmüş gönüllerin ibret dolu hikayelerini hiç dinlediniz mi?
Neredeyse bir mahalleyi içinde barındıran bir apartmanda yaşlı ve yalnız bir teyzemiz, apartmanın en rutubetli dairesinde kiracı olarak yaşar… Vefat eden eşinden kalan maaşla geçimini sağlar… Son aylarda komşularından kuşlara vermek için bayatlamış ve kurumuş ekmekleri istemeye başlar… Komşular da bayatlamış ekmeklerini çöpe atmak yerine teyzemize gönderirler…
Bir iftar öncesi aynı kattaki bir komşu, kızına bir tabak yemeği kızına uzatarak “Hadi yaşlı komşumuza götür… Sıcak sıcak o da yesin… Bize de sevap olur” der.
Teyzemiz 75 yaşında olduğundan kapıyı biraz geç açar, komşu kızını elindeki tabakla görünce “Allah razı olsun! Ben de şimdi yemek yiyecektim…” diyerek tabağı alıp boşaltmak üzere mutfağa doğru gider… Teyzenin mutfaktan dönmesini bekleyen kızın gözüne oturma odasındaki masanın üstünde kuru ekmekler ile suyla ıslatılmış ekmekler olan bir tabak ilişir…
Tabağı alıp evine gelen kız, komşu teyzenin komşulardan topladığı kuru ekmekleri ıslatarak yediğini annesine üzüntüyle aktarır… Annesi “Olur mu kızım! Baban da emekli, o da baban kadar eşinden kalan emekli maaşını alıyor. Sen yanlış görmüşsündür, kuşlar içindir… Hem biz babanın emekli maaşıyla üç kişi geçiniyorsak, o tek başına hayli hayli geçinir…” der.
Ertesi gün kızımız ıslatılmış ekmekleri, kuşların mı yoksa teyzenin mi yediğinden emin olmak için elinde tabakla yaşlı komşusunun kapısını tekrar çalar…
Kızımız “Teyze! Annem iftar için tarhana çorbası gönderdi… Sever misin bilmem?” deyince teyzemiz “Nimet ayırt edilmez evladım…” der. Teyzemiz mutfağa yönelir yönelmez kız, hemen salondaki masaya doğru gider… Masada düne göre azalmış ama su ile ıslanmış ve yumuşamayı bekleyen kuru ekmekleri görünce ayakta donar kalır…
Onu kapıda göremeyen teyzemiz, salondaki masanın yanına gider… Karşılıklı bir müddet susarlar… Kızımız sesi titreyerek: “Teyze, bu ekmekleri sen mi yiyorsun? Kuşlara vermiyor musun?” diye sorduğunda apartmanda kimsenin haberi olmadığı bir drama tanık olur…
Teyzemiz, gözlerinden yaşlar süzülerek: “Evet ben yiyorum kızım. Başka şehirde çalışan bir oğlum var. Araba alacakmış. Bana kredi çektirdiler. Kredi borcundan sonra rahmetli eşimin maaşından geriye kalanla kira, su ve elektriği anca ödeyebiliyorum… Komşulardan kendim için isteyemedim. Kuşlara diye alıyorum ve kuru olduğundan ıslatıyorum. Hem çiğnemesi kolay oluyor… Üç yıl kalmış, artık sabrederim…” der.
Komşuların bunu öğrenmesiyle tüm komşular, üç yıl boyunca teyzemizin tüm ihtiyaçlarını sırasıyla karşılarlar… Borç bittikten hemen sonra da teyzemiz vefat eder…
Yine bir yaşlı teyzemiz sordu, “Hocam, hastalığımdan oruç tutamıyorum. Fidye vereceğim. Ama oğlum benim adıma kredi çekti, maaştan geriye elli lira kalıyor… Vermesem günah mı?”
Bu örnekler, onlarca dramın arasından sadece ikisi… Bilemediğimiz daha niceleri var… Evlatlarının tekliflerini kıramayıp araba, ev, dükkan ve iş kurmak için emekli maaşının karşılığında bankaya mecbur olan büyüklerimiz… Bu acılar toplumsal bir yara haline geldi, gözyaşları içe akan… İçin için sessizce sızlayan…
Evet, yapmayın! Anne ve babalarınızı son demlerinde faiz batağına sürüklemeyin! Kendi rahatınız adına hayatlarını sizin için feda edenlerin ellerindeki bir emekli maaşına da el uzatmayın! Rahatınızı ve geleceğinizi anne babalarınızı faize bulaştırarak ve dara sokarak değil, onların Hak katında kabul olunan, size yapacakları dualarında arayın… Onların hayır dualarını en hayırlı kazanç bilin…
Anne babalar, siz de mecbur kalmadıkça oğlum ve kızım deyip faize bulaşarak hem evlatlarınızı hem de kendinizi yakmayın! Dünya ve ahiret huzurunuzun temeline dinamit koymayın!
Bakmadan Geçme





