X, Y, Z kuşağı…

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir yazımda Y ve Z kuşağı ile ilgili bilgi ve düşünceler paylaşmıştım. Hatırlatmak...

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir yazımda Y ve Z kuşağı ile ilgili bilgi ve düşünceler paylaşmıştım. Hatırlatmak gerekirse 1980 ile 2000 yılları arasında doğanları ifade etmek için Y kuşağı ifadesi kullanılıyormuş. Biz, tek kanallı televizyonu 10 yaşlarında tanıdık ama buna göre Y kuşağı, televizyon ile büyüyen bir nesil. Çocukluğun sonlarında da bilgisayarla tanıştılar. İnternete de kısa sürede uyum sağladılar.

Dünyanın 1980’den sonra hızlı bir değişim sürecine girdiğini söyleyebiliriz. Y kuşağındakiler, dünyada yaşanan gelişmelerle birlikte büyüyen bir nesil olduğu için yaşam tarzlarının sıklıkla değiştiği bir dünyada hayatlarının en verimli çağını yaşamışlar. Y kuşağı, bu yüzden yeniliklere en açık olan kuşak olmuş ve Y kuşağının özellikleri sıralandığında muhakkak ‘özgürlük’ kelimesini de kullanmamız gerekiyormuş.

“Emir almaktan ya da üzerinde otorite kurulmasından hoşlanmayan bir kuşak. Eski yönetim şekillerine karşı çıkıyorlar ve kendilerini özgür hissettikleri işlerde daha başarılı ve mutlu oluyorlar. Her ne kadar bu özelliklerinden ötürü ‘bencil’ ya da ‘benmerkezci’ olarak etiketlendirilseler de aslında durum tam tersi.”

Biz bu kuşağa apolitikleştirilmeye çalışılan bir kuşak olarak baktık.

2000 yılından sonra dünyaya gelmiş bireylerin oluşturduğu kuşağa da Z kuşağı deniyormuş. Tamamıyla teknolojinin hakim olduğu bir çağda doğdukları için teknolojiyle oldukça iç içe yaşayan bu jenerasyona, “internet kuşağı” adı da veriliyormuş. İyimser olmalarıyla beraber, kişisel hırslarının da son derece yüksek olması, kuşağın en bilinen özelliklerindenmiş. 21. yüzyılın ilk nesli olma sıfatına sahip Z kuşağının teknolojinin sayesinde ortalama yaşam süresi bakımından diğer kuşaklardan farklı olması bekleniyormuş…

Peki X kuşağı var mı? Elbette var.

X kuşağı da doğum tarihi 1965 ile 1980 yılları arasında kalanları kapsıyormuş. Dünyayı algılama ve daha iyi bir yer haline getirme peşinde olanlar. Bireyselliği henüz tanımayan, kelimenin tam anlamıyla ‘sosyal’ kuşak… ‘Ben’ değil, ‘Biz’ diyenlerin dönemi…

Cumhuriyet dönemi, ağır savaş koşullarının ardından geldi: Atatürk, bağımsızlık, cumhuriyet ve demokrasi öne çıkan isimler ve kavramlar… 40’tan sonra çok partili dönem. Uzun süren CHP’li yılların ardından Menderesli 50’ler…Amerikancı, kapitalist, muhafazakar ve sağcı bir dönem… Her mahallede bir zengin yaratma dönemi. 60’lar bambaşka. 61 Anayasası ile dünya klasiklerini tanıma. Sosyalist fikirlerin yaygınlaşması. ‘Toprak işleyenin, su kullananın’ sloganları. 65’lerde ortaya çıkan ve büyük ilgi uyandıran 15 vekilli Türkiye İşçi Partili dönem.

Çetin Altan, Behice Boran ve Mehmet Ali Aybar gibi Türkiye İşçi Partisi’nin hızla yükseldiği, Milli Demokratik Devrim tartışmalarının yapıldığı mücadele dolu yıllar. Akşam Gazetesi, Yön Dergisi… 6. Filo protestoları. Gençlik önderleri Deniz Gezmişler, Mahir Çayanlar… Toprak işgalleri, üretici mitingleri… Milleti uyandırmak için köy köy dolaşan Dev-Genç üyesi gençlerin meydanlarda ateşli konuşmaları.

Elime bir fotoğraf geçti.

O zamanın kısıtlı olanakları ile deve sırtına binmiş Türkiye İşçi Partisi (TİP) Ödemiş İlçe Başkanı fotoğrafçı Muzaffer Soyer… Önünde çark-başaklı TİP bayrağı… Fotoğraf, Seferihisar’da fotoğrafçılık yapan yeğen Şevki Soyer’den. Yaz aylarında Seferihisar’da arada sırada buluşur, Ödemişçe’nin belini kırarız.

“Mehmet Ali Aybar, Ödemiş’e gelip konuşma yaptığında 8-10 yaşlarında idim” diyor.

Konuşma, bugün çağrı merkezi olarak kullanılan eski garaj üstündeki eski düğün salonunda…

“Aybar’ın Ödemiş’e geleceğini duyan Ödemişli sağcılar, onu ilçeye sokmamak için hazırlık yapmaya başlamışlardı. Konuşmalar olurken elektrikler kesilmiş, karşı bakkaldan mumlar almıştık. Aniden dışarıda büyük bir kalabalık oluşmuştu. Ve içinde vatan-millet kelimeleri geçen sloganlar atıyorlardı. Ellerinde bayrak vardı. Dışarıdan atılan taşlarla pencere camları ardı ardına patlamaya başladı. Büyük bir panik havası oluşmuştu. Ortalık da polis de yoktu. Aybar, bu kargaşa içinde belindeki tabancayı çıkarıp ‘Bizi polis koruyamayacaksa kendimizi korumasını biliriz. Hepiniz sakin olun’ diye bağırdı. Sonra polis geldi.”

70’lere doğru sol bir dalga gelmişti Türkiye’ye. İşçilerden, köylülerden ve emekçilerden bahsediyorlar, ‘Katil Amerika’ sloganları atıyorlardı. Tütün mitingleri yapılıyor, kooperatifleşme anlatılıyordu. Sonra 12 Mart 71 darbesi oldu. Bazı gençler katledildi, bazıları da kimvurduya gitti, üç genç asıldı.

Biz, X kuşağı içindeyiz. Bir de önceki kuşak var. Köy enstitülü yıllar…

Şimdiki gençlerin elinde bir telefon! Umurumda mı dünya…

Ödemiş’in 65-71 arası tarihi kaleme alınmalı; hem de yaşayan şahitleri göçmeden. Ben Kaymakçı’da terzilik yapan İsmail Şen amcamı tanırım. Hala o günleri büyük bir heyecanla anlatır. Bir de Ödemiş’te terzilik yapan Mutahhar Bengi amcamı…

Bazı yaşayan canlı şahitleri ile konuştum ama bu cesareti, birikimi ve zamanı kendimde göremiyorum…

Bakmadan Geçme