Veterinerlerin çığlığı

Toplum, her türden insanın birlikte yaşadığı bir kalabalıktır. İnsan, toplumsal bir varlıktır. Daha doğrusu sadece insan...

Toplum, her türden insanın birlikte yaşadığı bir kalabalıktır. İnsan, toplumsal bir varlıktır. Daha doğrusu sadece insan değil, hemen hemen tüm canlılar türdeşleri ile birlikte yaşarlar. Toplumda kavga da vardır barış da…

Kavganın temel nedeni çıkar çatışmaları, çözümsüzlüğün temel nedeni de çıkarlarını kaybetmek korkusu duyan çevrelerin konuşmaya yanaşmamasıdır.

Toplum, çoğu zaman karnından konuşur. Karnından konuşmak bir deyimdir: “İşitilemeyecek kadar alçak sesle söylemek” veya kendi kendine mırıldanmak.

Deyimin “uydurarak söylemek” anlamı da var ama bugün konumuz o değil.

Karnından konuşan toplumlar, her an toplumsal patlama ile karşı karşıyadırlar.

Neyse, lafı daha fazla uzatmayalım.

Gazetemizin dünkü sayısında Ödemişli veterinerlerin yaptığı açıklamaları okumuşsunuzdur.

Bir grup Ödemişli veteriner, bir araya gelmişler ve hayvancılığın sorunları ile ilgili bazı tespit ve önerilerini basın yoluyla paylaşmak istemişler.

Malumunuz, biz bu tür basın açıklamalarına pek alışık değiliz. Basın açıklamalarını genellikle sol eğilimli sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri yaparlar. Dikkat çekmek için de belli bir yerden yürüyüp genellikle kent meydanlarında bulunan Atatürk heykelinin önünde hazırlanan basın açıklamaları okunur. Bu, biraz da Ata’ya şikayet gibi algılanır.

Basın açıklamasına katılan Ödemişli veterinerleri bu cesaretli davranışlarından dolayı öncelikle kutluyorum. Cesaretli derken onların korkak olduklarını söylemek istemiyorum ama genelde bizim toplumda bir ‘adam sendecilik’ hakimdir.

Bazen köylere giderim. Muhtar, köyün sıkıntılarını anlatır. Muhtara ‘Haber yapalım’ derim. Muhtar da ‘Biraz bekleyelim!’ der. Belli ki ya belediye başkanından ya da kaymakamdan çekinir. Sonra vatandaşa ‘Siz konuşun’ derim. Onlar da muhtardan çekinir…

Hani Nasrettin Hoca ile Timur vakasını bilirsiniz. Bilmeyenlere kısaca anlatalım. Nasrettin Hoca’nın yolu, bir gün bir köye düşer. Köylülerde bir sevinç bir sevinç!

– Hocam, bir derdimiz var. Onu ancak siz çözebilirsiniz.

– Nedir, söyleyin.

– Padişah Timur, bakmamız için bize bir fil verdi ama bizim kendimize bakacak halimiz yok!

– Evet!

– Biz korkuyoruz, ne olur Timur’a derdimizi anlatın.

Nasrettin Hoca, ‘Tamam, düşün peşime’ dedikten sonra yola koyulurlar. Fakat zamanla yolda Hoca’nın peşinden gelenler birer birer azalır. Saraya 2-3 kişi ile birlikte girerler. Tam huzura girerler ki Hoca bakar, sağında solunda kimse kalmamış, başlar anlatmaya:

– Efendim, siz filan köye bakmaları için bir fil vermişsiniz. Onlar da bir filin az geldiğini söyleyip bir fil daha isterler…

Derdinizi söylemek için sizin gibi düşünen insanlarla bir araya gelip şöyle bir kafanızı kaldırırsanız size kulp takan çok olur. Önce derler ki: “Siz, bir yerlere aday mısınız!”

Sonra, “Ellerinde bir bayrak bile yok!”

Yani derler de derler.

Eğri ya da doğru… Önce veterinerleri bir araya geldikleri ve kendi gözlemledikleri sorunları vatandaşlarla paylaştıkları için yeniden kutluyorum. Darısı diğer meslek odalarına…

Yeri gelmişken yazayım. Basından takip ettiğimiz kadarıyla Kiraz’a bir veterinerlik fakültesi açılacak. Sanıyorum girişteki Yatılı Bölge Okulu binası da bu okula tahsis edilecek.

Söz konusu fakülte, İzmir merkez ve ilçelerinde ilk…

Şimdi ben şöyle bir soru sormak istiyorum: Neden adam başı büyükbaş hayvan varlığının bulunduğu Ödemiş’te değil de İzmir’e otuz kilometre daha uzak olan 10 bin nüfuslu Kiraz’a?

Karnından konuşan toplumlar, bir gün gelir patlarlar. Sormaktan ve sorunları dile getirmekten korkmayalım.

Bakmadan Geçme