Vazgeçtim sözlerden

Renkten renge düşerken akşam güneşi altında deniz, düşleri topluyor gün. Akıyor zaman bir film şeridi gibi.Gün...

Renkten renge düşerken akşam güneşi altında deniz, düşleri topluyor gün. Akıyor zaman bir film şeridi gibi.Gün yaşananları teşhir ediyor zihinlerde. Gönüller yorgun belki aradığını bulamamaktan. Belki de yaşadıkları altında ezilmiş ve yılgın…

Akşama bel bağlamış gün kuytularda hissettiriyor önce onun gelişini.Denizden gelen serin dokunuşları yavaş yavaş ısırmaya başlıyor. İvedi adımlarla bir telaş içinde adımlarını sıklaştıran çoğu insana inat belki de gidecek yeri olmayışından ya da gideceği yerin ona ait olmayışından ağır adımlarla ilerleyenler de var. Belki aidiyet duygusunu yitirmiştir. Belki de sıla özlemi ile kavrulan yüreğini tatmin etmek mümkün olmuyordur. Kalabalıklar içinde onlarım temposuna direniyor, susmuş günün yorgun adımlarına ayak uyduruyordur.Kim bilir?

Her adım ayrı bir insanı taşıyor renkli görüntüleriyle. Deniz insanı daha mı renkli oluyor ne? En azından dışa vurulanlar bu hissiyatı uyandırıyor. Belki de deniz içinde topladığı onca güzelliği kenarında yaşayanların da yüreğine ekiyordur. Onun yansımasıdır bu renklilik…

Deniz önce usulca sokulurken sahile, akşamın gelişiyle birlikte biraz daha sert ilerliyor kıyıya doğru. Köpük köpük, kabartarak içindekileri maviyi beyaza çalarak ilerliyor, ilerliyor ve sonra çekiliyor geri. Kumlar üzerinde ilerledikçe adımlarımız, bize ait izler kalıyor. Silinecek siluetimizle birlikte bize dair ne varsa. Göçebe unsurları yok edecek, yerlilerine dair olanları sahiplenecek sadece mekan…

Birkaç köpek oynaşıyor ıslak kumlar üzerinde ve sevgi eksikliklerini gidermek için sahile inenlere türlü çeşit oyun sergileyip, ilgiyi üzerlerine toplamayı başarıyorlar. Onlar da ilgi ve sevgi bekliyorlar çevreden. Hayatın özü bu çünkü; sevgi, sevmek, sevilmek, hissetmek ve hissettirmek…

Dalgalar ayaklarını yaladıkça mutluluğu yüzünden okunan yaşlı kadın, tebessümüyle akşamı ışıldatan bir tablo sergiliyor. Uzun siyah eteği üzerinde mor renkli, çiçekli montu, siyah bonesi ve elinde bastonuyla. Dalgalar yaklaştıkça ayaklarına yüzünde tebessümü büyüyor ve her defasında eğilip okşuyor kendine yürüyen denizin beyaz köpüklü saçlarını, bir çocuğun başını okşar gibi, özlenen sevgiliye kavuşmuşçasına mutlulukla… dakikalarca izliyorum onu, o yüzüne yayılan çocukça mutluluğu… içim titriyor…

küçük şeyler aslında bizi mutlu kılan

çok küçük şeyler üzüntüye boğan

minik bir kıpırtı

ruhumuz çoşturan

ya da

içimizi karartan

küçük bir şey…

gel- gitleri ile insan

gelgitleriyle deniz

buluşmuş sahilde sessiz

yoğrulmuş duygular

konuşmaya ne hacet

bakışlarda her şey, sözlere ket

ufak bir dokunuş

mor – mavi – beyaz

bırakma ellerimi

kızıla dönmüş gökyüzü

vazgeçtim sözlerden

bir bastonun ucunda

tüm ömrün öyküsü…

Bakmadan Geçme