VATANA İHANET!
Geçmiş bugünün aynasıdır. Zaman zaman geriye dönüp bakarsak bugünü daha rahat anlayabiliriz. Cumhuriyet gazetesinin başyazarı İlhan...
Geçmiş bugünün aynasıdır. Zaman zaman geriye dönüp bakarsak bugünü daha rahat anlayabiliriz. Cumhuriyet gazetesinin başyazarı İlhan Selçuk’un “Mustafa Kemal’in Saati” adlı kitabı, ele aldığı konular itibariyle bugün yaşananlara daha o yıllardan ışık olduğu görülür.
Son günlerde yerel seçimler nedeniyle siyasi parti aktörlerinin sıkça kullandığı, İlhan Selçuk’un da ‘vatana ihanet’ başlıklı yazısından kısa bir alıntıyla konuya merhaba diyelim.
“Millet Meclisinin 8 Şubat 1967 tarihindeki oturumunda bir hadise oldu. Türkiye İşçi Partisi Milletvekili Ali Karcı kürsüde konuşurken İçişleri Bakanı Faruk Sükan, oturduğu yerden:
-Vatan haini! diye bağırdı.
Ali Karcı cevap verdi:
-Asıl vatan haini İçişleri Bakanıdır!
Meclis Başkanı İçişleri Bakanına:
-Elde mahkeme kararı olmadan sözcüyü bu şekilde suçlayamazsınız, diye müdahale etti.
İçişleri Bakanı sözlerini geri aldığını açıkladı.” (1)
Türk Ceza Kanunu’nun 302. Maddesi vatana hainini şöyle ifade etmekte: “Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimsedir.” Madde metninden de açıkça anlaşılacağı üzere Devlet dediğimiz ülkenin bütün kamu kurum ve kuruluşlarını kapsayan yapıyı yıkmaya, birliğini ve dirliğini bozmaya ve devletin egemenliği altında bulunan toprakları milli sınırlardan ayırarak başka bir devlet idaresine geçmesini sağlamak amaçlı faaliyetler içerisine girmek devletin güvenliğine karşı işlenmiş suçlardan sayılmış olup, halk arasındaki tanımıyla vatana ihanet kapsamında değerlendirilir. Böylesi fiillerin cezası ağırlaştırılmış müebbet hapistir. Akla gelen en çarpıcı örnek olarak; terör faaliyetleri sonucu topraklarımızın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin misak-ı milli ile belirlenmiş sınırlarından çıkararak bir başka devletin egemenliği altına sokulmaya çalışılmasıdır, diyebiliriz.
Böylesi önemli bir konuda herhangi bir yargı kararı olmaksızın kişi ve kurumları karalamaya çalışmak, basit bir oy avcılığından başka ne olabilir?
Vatana ihanet salt ceza maddesinde yazıldığı biçimde yapıldığında karşılığını görecek bir konu olmaktan çok öte durumları da kapsadığını biliyoruz.
Ulusal kaynaklarımızın yabancı sermaye odaklarına peşkeş çekilmesi de bir ihanet değil midir?
Doğal varlıklarımızın RES, HES, JES adı altında talan edilmesi, yok edilmesi de bir ihanet değil midir?
Ya kentlerin beton yığını haline getirilmesinin bir ihanet olduğunu bizzat Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan dile getirmedi mi?
Vatana ihanet kavramı, meclis başkanının yukarıdaki ifadesinde olduğu gibi, bir yargı kararı olmaksızın hiç kimseye isnat edilemez. Edildiği takdirde karşı tarafın da söz ve hak arama hakkı doğar.
Günümüzde her şey o kadar ucuzladı ki, bu furyada çok önemli bir kavram olan vatana ihanet de üstüne düşen payı maalesef aldı. Oysa bu ülke geçmişte de hedef tahtasına konulan insanlara yönelik haksız suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Bu ülke, dün tu kaka edilen, aşağılanan, idam edilen, yıllarca hapislerde çürütülen insanlarla doludur.
İlhan Selçuk usta, 51 yıl öncesinden sanki bugünü bize anlatıyor: “Bitmez tükenmez karnavalın politika maskaraları nutuk kürsülerine çıkıp tef ve darbuka çalıyorlar. Parayı Tanrı ve kâr hırsını din sayan bir anlayışta toplumun ne kadar manevi değeri varsa haraç mezat satılıyor. Artık ay-yıldızlı bayrak bir bez parçası. İstiklâl Marşı anlamsız bir beste, vatan kiralık toprak. Gazi, heykeli kırılacak adam. Milli bağımsızlığa gelince:
-Boşşşşver…
Öğretmenini döven öğrenci (öldüren ÖA), profesörünü bıçaklayan delikanlı, karısını baltayla doğrayan koca, bayram günü onbinlerce kişinin önünde sevdiği talebeyi kurşunlayan delikanlı, keserle nişanlısının icabına bakan genç kız…” (2)
Bundan elli altmış yıl öncesi yaşananlarla bugün yaşananlar arasında ne fark var derseniz, iletişimin büyük bir hız kazanmasıyla insan ilişkilerindeki değişim akla hayale gelmeyecek boyuta geldi. İnanılmaz olayların her gün dünyanın birçok köşesinde gerçekleştiğine tanık oluyoruz. Ki, en son Yeni Zelanda’da iki camiye yapılan saldırı küresel şiddetin neler yapabileceğinin küçük bir örneği.
Terör bir insanlık suçudur, ister ülkemizde isterse dünyanın ötesinde olsun; en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Ancak cezadan da öte insanı sevmenin en kutsal bir eylem olduğu da öğretilmelidir ki, bu tür olayların önüne geçilebilsin.
Vatana bağlılık, insana, doğaya ve hayvana saygı gençlere vereceğimiz bilimsel bir eğitimle ancak mümkündür.
Dipnotlar
(1) Mustafa Kemal’in Saati, İlhan Selçuk, s. 261 (10 Şubat 1967, Cumhuriyet’te yayımlanan yazı)
(2) agy. s.265, (26 Nisan 1968 tarihli Cumhuriyet’te yayımlanan yazısı)
Bakmadan Geçme





