Utanç verici bir hastalık

Günümüzde görülme sıklığı azaldığından pek gündeme gelmeyenbir hastalık, 15. yüzyıl sonlarında büyük bir salgına dönüşüp ortalığı...

Günümüzde görülme sıklığı azaldığından pek gündeme gelmeyenbir hastalık, 15. yüzyıl sonlarında büyük bir salgına dönüşüp ortalığı kasıp kavurmuş, binlerce insanın ölümüne sebep olmuştu. Bulaşma yolu nedeniyle utanç verici olarak kabul edilen, korkunç belirtiler gösterip bedeni deforme eden bu hastalığın adı “sifiliz”, namı diğer frengiydi.

Hastalığın resmi ismi olan sifiliz, İtalyan bir Rönesans alimi olan ve müzik, edebiyat, coğrafya, jeoloji, matematik, felsefe, tıp gibi birçok alanla ilgilenen Girolamo Fracastoro’nun bir eserinden gelir. Fracastoro’nun “Sifiliz yahut Fransız Hastalığı” adlı ünlü şiiri mitolojik bir masaldı ve Syphilus, eserin kahramanının adı idi. Eserde çoban Syphilus, Güneş Tanrısı Apollon’u kızdırınca Apollon da onu vücutta ülserlere sebep olan kötü bir hastalıkla cezalandırmıştı. Fracastoro, kaleme aldığı bir başka yazısında hastalıktan yine şiirdeki gibi sifiliz olarak bahsetti ve böylece ona isim vermiş oldu.

Coğrafi keşifler zamanında Avrupalılar, Yeni Dünya’ya yani Amerika kıtasına çiçek, kızamık, grip, tifüs gibi hastalıkları taşıyıp büyük salgınlara neden olmuşlardı. Bu salgınlar nedeniyle Karayipler ve Brezilya’nın bazı bölgelerinde nüfus, yok olma derecesine gelmişti. Yaşanan yoğun nüfus kaybı, iş gücü açığı ortaya çıkardığı için Portekiz ve İspanyollar, çare olarak Afrika’dan köle getirmeye başladılar. Bu ticaret de kıtaya sıtma ve sarı humma gibi hastalıkların gelmesiyle sonuçlandı. Böylece Avrupalılar, silahları ve getirdikleri hastalıklar sayesinde az sayıda kuvvetle koca bir kıtanın yarısını fethetmişlerdi ancak fethettikleri topraklardan da frengi hastalığını kapıp Avrupa’ya taşımışlardı.

Avrupa’daki ilk frengi salgını, 1493-1494 yıllarında Napoli’de patlak verdi. İki ay içinde Paris’te o kadar çok vaka görüldü ki yetkililer, hastalığı kontrol etmek için çeşitli önlemler almaya başladılar ancak tüm bunlar, hastalığın yayılmasını engellemedi. Frengi, çok geçmeden yangın gibi bütün kıtaya yayıldı. 16. yüzyılda hastalık, İngiltere’ye de ulaştı ve Avrupa’da olduğu gibi İngilizlerin başına da bela oldu.

Cinsel yolla bulaştığı için utanç verici bir hastalık olduğundan enfeksiyonun yayıldığı her ülke, salgından komşu ülkeyi sorumlu tuttu. Ülkelerin hastalığa verdiği isimler de bunu yansıtıyordu. Fransızlar frengiye “Napoli hastalığı”; İtalyanlar, İngilizler ve İspanyollar “Fransız hastalığı”; Almanlar, Danimarkalılar, Portekizliler ve Kuzey Afrikalılar “İspanyol hastalığı”; Polonyalılar “Alman hastalığı”; Ruslar ise “Leh hastalığı” adını vermişlerdi.

Salgınla birlikte sebebini ve çaresini bilmedikleri bu ölümcül hastalık karşısında insanlar dehşete düşmüştü. Hastalıktan muzdarip Alman hümanist Joseph Grunpeck, hastalık hakkında “O kadar zalim, o kadar üzücü, o kadar dehşet verici ki şimdiye kadar bu dünyada daha korkunç veya iğrenç hiçbir şey bilinmiyordu” diye yazmıştı.

“İngiliz Hipokrat’ı” adıyla bilinen 17. yüzyıl doktoru Thomas Sydenham, hastalığın korkunç belirtilerini en ince ayrıntısına kadar anlatmıştı. Öncelikle genital organda küçük bir kırmızı nokta beliriyor, bunu idrar yollarında başlayan bir akıntı takip ediyordu. Daha sonra acı veren ülserler oluşuyor, kasıklardaki lenf düğümlerinde şişlikler görülüyordu. Baş ağrısı ve vücudun her yerinde hissedilen acılardan sonra tüm vücutta yaralar görülmeye başlıyordu. Kafatası, kol ve bacaklarda yumrular çıkıyordu. Oluşan tümörler; yumuşak dokuları, kıkırdakları, özellikle de burnu, dudakları ve genital organları yok etmeye başlardı.

Hastalık, Avrupa’da ilk görüldüğü dönemlerde bu şekilde seyrediyordu. Oldukça ciddi ve ölümcüldü. Ayrıca beyni, kalbi, sinir sistemini, görmeyi etkileyebiliyordu. İlerleyen yüzyıllarda hayat şartlarının iyileşmesi, artan hijyen standartları ve bağışıklık nedeniyle frengi hastalığı, öldürücülüğünü biraz da olsa yitirmişti.

Ahlaksızların hastalığı olarak nitelendiğinden doktorlar, 15. ve 16. yüzyıllarda frengi için pek özen göstermiyorlardı. Bu sebeple Avrupa’da frengi hastalarına tedavi uygulayanlar; berberler, şarlatan hekimler ve sahte ilaç satıcılarıydı. Frengi etkisini büyük ölçüde yitirene dek hastalığı tedavi etmek için civa kullanıldı. Avrupalıların İslam tıbbının etkisiyle öğrendikleri bu tedavide civa, uzun yıllar merhem olarak ya da buharından yararlanılarak kullanılmaya devam edildi. 20. yüzyılda Paul Ehrlich, zorlu araştırmalarının sonucunda frengiye karşı bir ilaç geliştirdi. Ehrlich, “Salvarsan” adlı bu ilacı bulana kadar oldukça ölümcül olan arsenik maddesini içeren 600’den fazla ilaç test etmişti.

Frengi, tarihte birçok ünlü insanı etkiledi ve bazılarının da ölüm sebebi oldu. Rönesans İtalya’sının ünlü karakteri, ahlaksız yaşamı ve zalimliğiyle ünlü Cesare Borgia, bu hastalığa yakalanan ünlü simalardan biriydi. İşin ilginç yanı Cesare, Papa VI. Alexander’ın oğluydu yani halka örnek olması gereken bir ailenin üyesiydi ve sıtma nedeniyle ölmeseydi yüksek ihtimal frengi yüzünden ölecekti. Cesare’nin cildi, frengiden dolayı o kadar bozulmuştu ki halk içine çıktığı zamanlar bu tahribatı gizlemek için maske takardı. İngiliz Kralı VIII. Henry döneminde başpiskopos olan Stephen Gardiner de Cesare gibi dini çevreden olup ahlaksız yaşamı nedeniyle bu hastalığı kapanlardan biriydi ve ölümü de bu yüzden oldu. Ünlü Fransız ressamlardan Eduardo Manet ve Henri Toulose-Lautrecde, hayatlarını frengi yüzünden kaybetti. Avusturyalı besteci Hugo Wolf; frengi yüzünden önce sakat kaldı, ardından hastalığın nüksetmeleri yüzünden derin bir depresyona girip beste yapamaz hale geldi ve en sonunda frengi onun da sonunu getirdi. Ölüm sebebi olmasa da ünlü Fransız ressam Paul Gauguin de bu acı verici hastalıktan muzdaripti. Fransız yazar Charles Baudelaire’in ve Guy de Maupassant’ın da muhtemelen bu hastalıktan öldükleri tahmin edilmektedir. Daha yakın zamanlara bakacak olursak İtalyan asıllı Amerikalı mafya lideri Al Capone da yine frengi hastalığını nedeniyle hayatını kaybedenler arasındadır.

Velhasıl frengi; bir zamanların en korkulu, en utanç verici hastalığıydı ve gerek halktan gerekse ünlü binlerce insanın ölümüne sebep olmuştu. Hastalık yöneticileri endişelendirmiş, VIII. Henry gibi krallar frenginin yayılmasını önlemek için cinsel özgürlüğü kısıtlayıcı kanunlar çıkarmıştı. Frengi, yarattığı dehşet nedeniyle sanat tarihini de geniş çapta etkilemiş, çeşitli tablo ve gravürlerde tasvir edilmişti. Richard Tennant Cooper’ın “Syphilis” adlı tablosu ve Hollandalı ressam Rembrandt’ın yaptığı “Gerard de Lairesse’nin Portresi” adlı çalışmalar bunlara örnektir. Frengi, ayrıca sinema sanatını da etkilemiştir. 1997 yapımı “Bayan Evers’ın Çocukları” adlı film, frengi hastalığını konu alır. Geçmişte çok korkulan, teşhis edilmesi de zor olan bu hastalık günümüzde bir kan testi ile tespit edilebilir ve antibiyotiklerle tedavi edilebilir haldedir.

 

Bakmadan Geçme