Üçü bir yerde!
Yazmak zor iş… Hele her gün yazmak daha zor. Profesyonel yazar değilim. İnsanın yazdıkça geliştiğine inananlardanım....
Yazmak zor iş… Hele her gün yazmak daha zor.
Profesyonel yazar değilim. İnsanın yazdıkça geliştiğine inananlardanım.
Kimse beni yazmam için zorlamıyor. Ama yazmam gerektiğine inandığım için, beni yazma konusunda bir disipline soktuğu için her gün yazmaya çalışıyorum. Ama arada işlerim yoğunlaşıyor, yazılılar birikiyor, sorular hazırlanıyor falan…
Yani arada tembellik edip belki de okumadığınızı düşündüğüm eski yazılarımı da paylaşmak istiyorum.
Aşağıdaki yazımı da 28 Mart 2017 Salı günü gazetemizde yayınlamışım. Tembelliğimden dolayı affola.
**
Çağın en büyük hastalıkları arasında kim hangilerini sayar bilemiyorum ama bana göre sigara içme, takım tutma ve telefonu doğru kullanamama, en başta gelen hastalıklar arasında sayılması gerekenlerdir.
Takım tutma alışkanlığının hastalık sayılıp sayılamayacağı kişiye göre değişir ama bir futbol takımının kimi insanların tüm dünyasını doldurması, bana göre ciddi bir rahatsızlıktır.
O hafta yapılan maçların kişinin bütün sosyal ilişkilerinde ana malzeme olması ve kendini ancak maç değerlendirmelerinde ifade edebilmesi, sizce de bir hastalık değil midir?
Zamanının çoğunu maç izlemeye ayırmak, geri kalan kısmını da maçın yorumları ile doldurmak nasıl bir duygudur bilemiyorum ama futbolcu ve antrenörün para karşılığında takım değiştirmesi karşısında taraftarın niçin yerinde çakılı kaldığını anlamış değilim.
Kimileri ‘renk aşkı’ diyor ama benzer renkler başka takımlarda da var oysa. Örneğin İstanbul takımlarındaki renklerin aynısı, İzmir takımlarında da var! Ama nedense yaygın kültür, İstanbul sektörüne bağlanmayı gerektiriyor.
Gelelim sigara alışkanlığına…
Bugün sigara içme alışkanlığının ortaokul çağına kadar indiğini rahatlıkla görebiliriz. İnanmayan, okul önlerine gidip gözlemleyebilir.
Benim kuşağım, sigaranın temel malzemesi olan tütüncülük işi ile uğraşmıştır veya komşusunda görmüştür. Tütün yapraklarının kırılması esnasında elde kalan simsiyah katran ile kurutma ve işleme esnasında atılan zehirleri biliriz. Fakat buna rağmen sigara sektörünü desteklemeye devam ederiz. Bir zaman gelir hasta olur yataklara yatar, işte o zaman bu ‘illet’ hakkında biraz geç de olsa fikir sahibi oluruz!
Öğrencilerimizi okul tuvaletleri ve kapı önlerinde sigara içerken görünce onlara acırım.
Caddede yürürken, kapı önlerinde hararetle duman çeken esnafları görünce “Acaba ben mi bu meretin tadını bilmiyorum?” diye kendimi sorgularım.
Çok sayıda insanın elinde, emzik gibi…
Sigara içerek yürüyen bir insanın arkasından gitmem…
Benim muhalif/sorgulayan kimliğimi bilenler, sigara konusundaki yasaklama kararını desteklediğimi duyunca, “Hocam, bunu açık yerlerde söyleme” derler.
Sigara, sağlığa ve bütçeye zararlıdır.
İki kişilik bir ailenin günde birer paket sigara içtiğini düşünürseniz ayda ortalama 600 lira yapıyor. Yılda 7000 lira. 10 yılda da 70.000 lira!
20 yıllık evliyim… 140.000 lira zarardan kardayım…
Gelelim üçüncü illete… Bu da son beş yılda ortaya çıkan telefon bağımlılığı illeti.
Herkesin bir elinde sigara, diğer elinde telefon.
Yayası böyle, şoförü böyle.
Baş parmaklar hareketli.
Aşağı yukarı kaydır, beğen ve paylaş… Yetmezse yorum yaz!
Adına sosyal medya deniyor ama insanları sosyalleştiriyor mu yoksa asosyal mi yapıyor size kalmış.
Hele anlık mesajlaşma ve yazışma grupları.
Gerekli gereksiz fotoğraf ve görüntü paylaşımları.
Böyle giderse insanlar selamlaşmayı unutacak.
Özellikle genç gruplarda sıkıntı büyük.
Derste bile beş dakika bakmazsa rahatsız olanlar var. Kıpraşıyor, fırsat kolluyor. En ufak bir boşlukta eline alıp ne var ne yok diye kontrol ediyor. Sanırsınız hepsi birer iş adamı ve anlık maillere bakıyorlar. Yanıt veremezse büyük zararlar edecek!
Çaycı bile elinde çay götürürken diğer elindeki telefona bir şeyler yazma derdinde.
Adam tiyatro veya sinemaya gelmiş, elinde telefon, onunla ilgili. Bir şey desen al sana kavga… Ne yapmaya gelirsin de yanındakinin dikkatini dağıtırsın!
İnsanların elinden sigara, telefon ve takım taraftarlığını alın sanki boşlukta kalacaklarmış gibi.
“Dünya bizi kıskanıyor!” mu dersiniz…
Geçen yazımda “Okumuyoruz” yazmıştım başlığa…
Meslek ve köşe arkadaşım Nurşen Kaygısız da “Okuyoruz” yazmış:
“Okuyoruz ama her şeyin canına!”
Biraz da “Ey okumayanlar!”, “Ey çalışmayanlar!”, “Ey hazır yiyiciler!” desek…
Öğrenmek, bilmek ve uygulamak lazım…
Körü körüne taraftar olmamak lazım…
Bile bile mereti içmemek lazım…
Ve teknolojiden ‘yararlanmak’ lazım.
“Dünya bizi kıskanıyor!” ama acıdır ki dünya çapında geçerli bir sigara, bir telefon ve bir spor markamız bile yok!
Bakmadan Geçme





