Tüy etkisi
Bazen ufacık bir şey dokunur insanın hayatına. Minicikliği ile koca duyguları uyandırır. Yaşam her an içinde...
Bazen ufacık bir şey dokunur insanın hayatına. Minicikliği ile koca duyguları uyandırır. Yaşam her an içinde böyle sürprizleri barındırır. Usulcacık dokunur gider insana. Ama etkileri sürer gider.
Minicik bir damla düşer yüzünüze, minicik elleriyle hoş eder yüreğinizi. Aslında ardından gelecek yağmurun habercisidir. Sıcaktan bunalmış bedenleri serinletecek elin ilk hareketi. O ilk yumuşaklık belki de yerini şiddetli bir dönüşüme bırakacaktır bilinmez ama o ilk dokunuş müthiş bir algıya sebebiyet verebilir.
Bir yaprak düşer oturduğunuz yerde masanıza. Asmanın yarı kurumuş ve de yüzü buruşmuş yaprağı. Gayriihtiyari bakarsınız asmaya, geride kalan yapraklarına. Ufacık bir dokunuşla sonbaharı fısıldar kulağınıza o. Hazana dair imleri toplarsınız teker teker.
Bir yağmur damlası, kurumuş bir yaprak, serince esen ve pencereyi kapatan yel adım adım yaklaşan mevsimin habercisidirler. Masallar yazarsınız bunun üzerine, dizeler sıralarsınız, adını Eylül koyarsınız, sonra hazan ya da ne isterseniz.
Ardından bir sohbeti demlersiniz demlenen çayın kokusunda. Mevsimi, şiiri ve hayatı içine alarak zamanı işlersiniz yavaş yavaş. Her güne düşen yeni bir izle, izlenimlerinizi yazarsınız kâğıda. Not düşersiniz tarihe…
Varmış gibi yokmuş gibi ihtimaller üzerinden geleceğe dair planlar yaparsınız belki de kim bilir? Sonbahar vurgunu yemiş bir yapraktan yola çıkıp kurgularsınız zamanı. Yazdan kalma günleri devşirmek istercesine aceleci davranabilirsiniz de. Zaman o demdedir çünkü. Aceleci, serzeniş edilenlerin kıymetlendiği, yazın sıcağının son kırıntılarından yararlanma isteğiyle cevelan edilen dem. Eskidekilerle yeni mevsimi karşılama çabası belki.
Belki bir bir tanelerini ayıklarsınız kırmızıya çalmış barbunyaları bir masa başında kışa yatırım yapmak, yazı kışa taşımak için. Kışa ufak bir yaz dokunuşu yapabilmek için. Gökyüzünde beliren bulutu sarmalayıp mevsime dönersiniz içinize. Kapılar kapanmaya başlar, önce akşamlar sonra da gündüzler. Elini ayağınızı yavaş yavaş parklardan, caddelerden, akşamlardan çekmeye başlarsınız. Mevsimin yeni getirisi, raconudur bu. İstemeseniz de ayak uydurursunuz zamana ve zamanın diline. Söylemleriniz bile değişir. Giysileriniz, yaptıklarınız da haliyle. Olsun gelen de güzeldir, giden de. Gidene güle güle demek kadar gelene hoş geldin demek de güzeldir. Sokaktaki seslerden daha güzeldir evdeki sesler, akşam muhabbetleri…
Öyle ya her zamanın kendine özgü bir güzelliği var. İçinde barındırdığı ayrı bir mutluluk, hayata kattığı ayrı şeyler. Bilmek ve bilebilmek arasında gidip gelen bir değeri var. Her anın hayata el vermesi farklı. O eli tutabilmek ne güzel. Onun farkına varabilmek ne büyük bir değer.
Hayat ana cümlesi içinde yardımcı kelimeleri de sunuyor peyderpey, onları kullanabilmek ümidiyle…
Gözünü açtığında güneşse gördüğün
Bilinmemek karanlığa düşer
Güneş’i sevdiysen eğer
Hüsran Ay’a düşer
Toplayıp varını yoğunu çıktıysan yola
Dur demek kime düşer
Mevsim almışsa tavını
Bakmadan Geçme





