Turnalar

Geçtiğimiz günlerde biri meslektaşım iki öğretmen arkadaşımız vefat etti, aniydi, gençti. Ölümün neresinden bakarsanız bakın yüzü...

Geçtiğimiz günlerde biri meslektaşım iki öğretmen arkadaşımız vefat etti, aniydi, gençti. Ölümün neresinden bakarsanız bakın yüzü soğuk, yokluk, erken… Üstüne de hemen hemen her gün gelen şehit haberleri ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin ve şehitlerinin anma günü… Hep art arda geldi. Nasıl yazılır, nasıl anılır ki onca anı…

Savaş alanından geçemeyenler

Toprağa öylece uzanıp kalmaz

Ana ben gidiyom

Yollar toz, duman, taşlık

Ayazlar, telaşlar, dikenler, turnalar

Bir çanak içinde hoşaf, bir tas su

Bilinmez belki o yollarda

Beyaz kanatlarını toplayacak

Dört yanın alev, kurşunlar vızıldar

Yollar siper, siperler duman

Bir silah sesi duyulur, kargalar döner

Dostun dikenler arasında uzanır

Yollar uzar, büklüm büklüm duman olur

Duman bürür, askerler yürür

Dört yanın, sana yabancı toprak

Güneş doğar yine, avluda ana bekler

Sonu olmayan yollar, tarlalar, tozlar

Yakınların gözü arkada, yollar gençliğini

Savaş alanından geçemeyenler

Toprağa öylece uzanıp kalmaz

Onlar beyaz turnalara dönüşür

Onlar o uzak zamanlardan hala

Uçup gelerek bize seslenir

Yoksa nedendir, sık sık susa kalmamız

Uçar yorgun turnalar kendi düzeninde

Dumana katılanın yerini doldura doldura

Uçarlar akşamüstleri bir uzun selviye

Uçarlar bir çınar ağacına, bir dolu testiye

Küçük bir boşluk görünce gençliğin

Yeryüzünde bıraktıklarına seslenmek için

Gökyüzünde bir kuş çığlığından ışık oluverir

Turnalar, geri dönmeyi hiç düşünmediler…

Bakmadan Geçme