Türklerde mumyalama geleneği
Bir önceki yazımda da değindiğim üzere tarih boyunca temelinde ölümsüzlük ve ikinci hayat inancının olduğu mumyalama...
Bir önceki yazımda da değindiğim üzere tarih boyunca temelinde ölümsüzlük ve ikinci hayat inancının olduğu mumyalama işlemi, bedeni muhafaza etmek için tercih edilen bir yöntem olmuştur. İlk örneklerine Antik Mısır’da rastlanan bu işlemin ayrıca Orta Asya’da ve Amerika’da da uygulanmış olduğu bilinmektedir.
Orta Asya’da açılan önemli kurganlar ve kazılan bazı mezar alanlarının incelenmesi sonucu elde edilen verilere göre Türk toplumlarında çok eski dönemlerden beri mumyalama işleminin bilindiği ve uygulandığı görülmektedir. Vücudu ikinci hayatına hazırlamak esas olsa da Türklerde Mısır’dakinden farklı olarak bu gelenek, sadece ahiret inancından dolayı yapılmamıştır. Türk adetlerine göre ölümün gerçekleştiği an ve cenaze merasiminin yapılması arasındaki sürenin uzun olması, bu süre zarfında cesedin korunmasını gerekli kıldığı için de böyle bir uygulamaya gidilmiştir. Çin kaynaklarında da VI. yüzyılda Göktürklerin defin törenlerinden bahsedilirken ölüm zamanı ve defin merasimi arasında geçen sürenin uzunluğundan bahsedilmiş ve şu ifadeler kullanılmıştır:
“İlkbaharda ölenleri sonbaharda, otların ve yaprakların sarardığı zaman gömerler. Kışın veya güzün ölenleri çiçekler açıldığı zaman ilkbaharda gömerler.”
Ölen kişiyi uzun süre bekletme olayında ruhun belli bir süre evinin etrafında ve akrabalarının muhitinde dolaştığına inanılması, akrabaların ölen kişi ile vedalaşması için cenazenin gezdirilmesi, tören hazırlıklarının uzun sürmesi vb. sebepler etkilidir.
Mumyalama işlemi, ölen kişinin sosyal statüsüne ve değişik Türk topluluklarının inançlarına göre değişiyordu. Örneğin, genelde bir hakanın cesedi özenle mumyalanırken sosyal statüsü daha düşük birinin cesedine inanca göre daha farklı işlemler uygulanabiliyordu. Bunlara yakma, tabuta koyup ağaca asma (ki bu özellikle çocuk cesetlerine yapılıyordu) ya da mumyalama işlemi yapmadan direkt defnetmeyi örnek verebiliriz.
Herodot, İskit Türklerinin defin törenlerinden bahsederken mumyalama hakkında şu ifadeleri kullanmıştır:
“Gövde mumla kaplanmıştır; önceden karnı yarılmış, içi boşaltılmış ve maydanoz tohumu, anason ve dövülmüş saparna ve kokulu maddelerle doldurulmuş, sonra dikilmiştir.”
İslamiyet’in kabulünden sonra da bu dini kabul eden birçok kavim arasında uygulama devam etmiş, örneğin Ihşidler döneminde Muhammed bin Togaç, savaşta ölen kardeşi Hüseyin’in cesedini mumyalayıp ağabeyine o şekilde göndermiştir.
Danişmentlilerin ikinci hükümdarı Melik Gazi’nin mumyalanmış cesedi, Kayseri’deki türbesindedir. Ayrıca Anadolu Selçuklu sultanlarının çoğu, örneğin Süleyman Şah, Alaeddin Keykubad, I. Gıyaseddin Keyhüsrev, II. Kılıçarslan, III. Kılıçarslan mumyalanan sultanlardandır.
Anadolu’da bulunan mumyalardan en önemlileri, Amasya’daki mumyalardır. Burada bulunan mumyaların kimlikleri şu şekildedir:
*Amasya’da Selçuklular adına yöneticilik yapmış Pervane Bey ile ailesi.
*Mahmud Gazan Han döneminde İlhanlıların Anadolu nazırlığını yapan ve 1297’de zehirlenerek ya da boğularak öldürüldüğü düşünülen Anadolu Nazırı Cumudar ile ailesi.
*1320’de ölen İlhanlıların Anadolu Nazırı İşbuğa Noyan.
Bu mumyaların önemli olmasının sebebi, Selçuklu ve Osmanlı mumyaları havayla temas edince bozulma gösterirken İlhanlıların Amasya’da yaptıkları mumyalama işleminin daha başarılı olmasındandır. Bu mumyalar, iç organları çıkartılmadan mumyalanan ilk Türk ve Müslüman mumyaları olma özelliğine sahiptirler. Bu açıdan dünyadaki diğer mumya örneklerine nazaran oldukça nadirdirler.
İslam geleneğinde olmamasına rağmen gerek Selçuklu’da, gerek Beylikler döneminde ve hatta Osmanlı’nın ilk döneminde bu uygulamanın gerçekleştirilmiş olması, eski Türk kültür ve geleneğinin devamını kanıtlar niteliktedir.
Bu geleneğe bağlı olarak erken dönem Osmanlı türbelerinde türbenin hemen altında mumyalanmış naaşın konulduğu mezar odası mevcuttur ki Bursa’da Çelebi Mehmed’in yattığı Yeşil Türbe, bunun en bilinen ve en güzel örneklerinden biridir. Ancak Osmanlı’da uygulanan bu tahnit işleminde amaç, sadece eski Türk kültürünü devam ettirmek değildir. Seferde ölen padişahın naaşının bozulmadan başkente ulaştırılması, ölen padişahın yerine tahta çıkacak olan şehzadenin sancaktan saraya ulaşmasının beklenilmesi, yine cenaze töreni hazırlıkları gibi sebepler de bu geleneğin devamında etkili olmuştur. Örneğin Kanuni Sultan Süleyman, Macaristan seferinde hastalanıp vefat ettiğinde iç organları boşaltılarak otağındaki yatağının altı kazılıp buraya gömülmüştü.Bedeni ise ilaçlanıp tahnit edilerek ebedi istirahatgahına defnedilmesi için İstanbul’a getirildi. Yani bazı durumlarda bu bir gereklilikti. Ayrıca Kanuni’den başka Osman Gazi, Murad Hüdavendigar, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmet ve Fatih Sultan Mehmet de tahnit edilen padişahlardır.
Türklerde Osmanlı padişahlarından sonra uzun süreli koruma amaçlı tahnit işlemi yapılan kişi, Mustafa Kemal Atatürk’tür. Vefatını takiben defin işleminin hemen gerçekleştirilemeyeceği, törene katılan yabancı konukların gelmesinin beklenmesi, mezar yerinin seçilmesi ve hazırlanması gibi sebeplerin vakit alacağı bilindiğinden tahnit edilmesine karar verilmiştir.
Velhasıl Türklerde mumyalama geleneği, inançların ve şartların bir gereği olarak çok eski devirlerden beri süregelmiştir. Bu işleme İslam geleneğine göre ölünün bedeninin bir an önce kaynağına dönmesi yani toprağa karışması gerektiğinden pek sıcak bakılmamış; öyle olduğu halde Türkler Müslüman olduktan sonra yüzyıllarca daha mumyalama işlemini çeşitli sebeplerden uygulamaya devam etmişlerdir. Fakat sahip olduğumuz tarihi değerlere gereken dikkati göstermediğimiz için ne yazık ki Anadolu’da bulunan mumyaların hemen hemen hepsi su baskınları, yangın, özensiz restorasyon ve DNA analizleri, insanların mumyaları şifa olarak görüp talan etmeleri gibi nedenlerden dolayı saygısızlığa uğramış, tahrip olmuş ve eski hallerinden eser kalmamıştır.
Bakmadan Geçme





