Türk kültüründe kutsal ağaçlar-II
Türk halklarının dünya görüşünde önemli bir yere sahip olan ağaçlardan sedir ağacı, oldukça uzun ve heybetli...
Türk halklarının dünya görüşünde önemli bir yere sahip olan ağaçlardan sedir ağacı, oldukça uzun ve heybetli gövdesi nedeniyle kutsal ağaçlardandır; bu nedenle bu ağacın etrafı Tanrı’ya dua etmek için en uygun yerlerden biri olarak görülmüştür. Toroslarda yaşayan Yörükler, yağmur duası yapmak için zirvelerde yetişen bu ulu ağaçların yanına çıkmaktadır. Saha Türklerinde ağaçların en kutsalı olarak kabul edilen sedire kadınların dokunması ya da dallarına çıkması iyi karşılanmayıp sadece kozalaklarına dokunmaları uygun görülmekte, aksi halde ağacın kuruyacağına inanılmaktadır.
Selvi ağacı ise düzgün bir şekilde göğe doğru yükselmesi ile vahdeti yani birliği simgeler. Ayrıca her mevsimin zorlu şartlarına göğüs gerip her daim yeşil kalabildiği için hayatı ve ölümsüzlüğü sembolize eder. Bu nedenle mezarlık ve kutsal alanlara dikilmiş hatta çoklukla mezar taşlarına da işlenmiştir. Ayrıca mezarlıklara dikilmesinin bir diğer sebebi de yoğun kokulu yağlarının çürüyen bedenlerin kokusunu önleyeceğine inanılmasıdır. İslamiyet ile birlikte selvi ağacının önemi daha da artmış; rüzgarla birlikte eğilip kalkarak Allah’a ibadet ettiği ve yine rüzgardaki hışırtısı ile Allah’ı zikrettiği inancı kabul görmüştür.
Türk kültüründe bulunduğu alanda tek başına bulunan meşe ağaçları da kutsal kabul edilmiştir. Meşe, etrafındaki ağaçlardan daha heybetli olması ile Tanrı’nın yüceliğini sembolize ettiğinden, meyve vermeyen bir ağaç olması bakımından Tanrı’nın doğmaz ve doğurulmaz olduğunu simgelemesinden, etrafındaki ağaçlardan daha yaşlı olması ve geniş-koyu gölgeli olması özellikleriyle sığınılan Tanrı’yı temsil etmesinden kutsal kabul edilen ağaçların tüm niteliklerini bünyesinde barındırmaktadır.
Meşe, savaşlarda kahramanlık gösteren yiğitlerin ve Tanrı katında itibar kazanan erenlerin mekanı olarak görülür ve bu nedenle yanlarında mezar olmasa bile yatır olarak kabul edilerek dilek sahibi kişiler tarafından ziyaret edilir. Anadolu’da özellikle Siirt, Tunceli, Adıyaman ve Elazığ’daki Aleviler arasında meşeye saygı duyulmakta ve bu ağaçların kesilmesine hoş bakılmamaktadır.
Türk kültüründe kutsal sayılan ağaçlardan bir diğeri de dut ağacıdır. Evin saadeti, beka ve bereketinin simgesi, ayrıca evin ruhu olarak kabul edilir. Aydın, Afyon, Sivas, Tokat gibi Anadolu’nun çeşitli yerlerinde dut ağacı ile ilgili çeşitli inanç kalıntıları yaşamaktadır. Evliya Çelebi de ünlü seyahatnamesinde Tokat-Zile’deki Şeyh Nusret Tekkesi önündeki dut ağacından bahsederek bu ağacın çürüyen yerlerinden koparılan kıymığın sıtmaya şifa olması için tütsü olarak kullanıldığından bahsetmiştir.
Söğüt ağacı, dut ağacı gibi evin ruhu olarak kabul edilen bir ağaçtır. Evin ruhu sayılan bu ağaçlara Saha Türkleri, eskiden yeni doğan çocuğun eşini (sonunu) asarlardı. Söğüt; bulunduğu yere kut veren, hastalıklara şifa dağıtan kutsal bir ağaçtır ve Türklerin söğüt ağacına verdiği önem, Anadolu’da söğütle ilgili birçok yer adı olmasından bellidir.
Türk kültüründe önemli bir yeri olan elma ise zürriyetin sembolüdür. Tanrı tarafından kut verilmiş kahramanlar ve efsanelerde bahsedilen önemli kimseler, genellikle çocuğu olmayan ya da artık çocuk sahibi olamayacak kadar yaşlı olan ana babalarına kutlu bir kişi tarafından verilen elmayı yemelerinden sonra dünyaya gelirler. Burada aslında cennette yaratılmış olan kahraman, kutsal elma vesilesiyle yeryüzüne gönderilmektedir. Bu konu, birçok Türk masalında işlenmektedir.
Elma, Türk kültüründe erkek evlat sembolüdür. Geleneksel düğünlerde düğün bayrağının asıldığı direğin tepesine elma takılır. Bu, Tanrı’ya soyun devamı için erkek evlat dileğinin iletilmesidir. Bazı yerlerde de damat, eve gelen geline hediye olarak elma verir ya da önüne elma atar. Bunlar da yine erkek evlat olması için yapılır.
Kutsallık atfedilen ağaçları tek tek ele aldıktan sonra ağacın kutsallığına genel olarak göz atarsak ağacın Türklerde hayatın her evresinde kendini belli ettiğini görürüz. Örneğin; Türk boylarının menşeleri hakkındaki efsanelerde ağaç önemli yer tutmaktadır ki Uygur hakanlarının ağaçtan türedikleri söylenir. Oğuz destanlarında da Kıpçak boyunun menşei hakkındaki rivayette yine ağaçtan türeme efsanesinin izleri görülmektedir.
Ağaç hakkında bir başka inanış da Orta Asya’daki bazı Türk topluluklarında görülmektedir. Buna göre her ailenin insan ruhunun kuş biçiminde yaşadığı bir ağacı mevcuttu. Bir kadının vücuduna bu kuşlar girdiğinde kadın hamile kalıyor ve çocuğu dünyaya getiriyordu. Çocuk bir yaşından önce ölürse onun ruhu, o ağaca geri dönüyor ve orada yeniden doğmayı bekliyordu. O yüzden hayatının henüz başlangıcında ölen çocuklar, ya ağaç kovuklarına gömülüyor ya ağaçların üzerine yerleştiriliyor ya da omuzlarına kanatlar dikilmiş olarak bir ağaca asılıyordu. Hatta Yakut Türklerinde ölülerin tabutla ağaca asılması geleneği, XIII. yüzyıla kadar devam etmiştir. Aynı geleneğin Müslüman olmadan önce Kırgızlar için de geçerli olduğu düşünülmektedir.
Eski Türklerde mezar odaları veya defin odaları, birçok bölgede ağaçtan yapılmıştır. Bunun bir nedeni, bölgede ağaç malzemenin bol olması olsa da diğer bir sebebi ağacın aynı zamanda kutsal kabul edilmesiydi. Öteki dünyada yeniden doğabilmek için kutsal toprağa ne kadar ihtiyaç varsa kutsal olan ağaca da o kadar ihtiyaç vardı. Bu nedenle de ölülerin cesetleri, genellikle ağaçtan oyulmuş lahitlerin içine konuyordu. Bu şekilde birçok kurgan ve mezar bulunmuştur. Hatta lahit içine yapılan definlerde iç içe birkaç tabut olduğu görülmektedir.
Velhasıl ağaç; insanın Tanrı’yla, insanın tabiatla, insanın birbiriyle olan bağını temsil eder.Türkler de tarih boyunca birçok ağacı kutsal sayıp belirli ritüelleri onların etrafında gerçekleştirmek için bir araya gelmiş, dilek ve yakarışlarını yine onların dallarına bağladıkları çaput ve objelerle Tanrı’ya bildirmeye çalışmış, ölülerini gömerken yine onun kutsallığından faydalanmışlardır. Ancak şunu unutmamak gerekir ki Türklerde ağaç bir Tanrı değil, yalnızca Tanrı’ya ulaşmak için çok kutsal ve vazgeçilmez bir araçtır. Bu yüce tabiat varlıkları sayesinde dualarının daha çabuk kabul edileceğine ya da ruhlarının onun aracılığıyla cennete gideceğine inanmışlardır. İslam’ın kabulünden sonra da Türklerin genetik kodlarında bulunan kutsal ağaç inancı, günümüzde hayatımızın daha az içinde olsa da ve daha zayıf bir şekilde görülse de hala bir şekilde varlığını sürdürmektedir.