Trafik cezası deyip geçmeyin!

Bir ülkede veya sistemde mutlaka ödüllendirme, cezalandırma ve denetimin olması gerektiğini köşe yazılarımda zaman zaman belirtirim....

Bir ülkede veya sistemde mutlaka ödüllendirme, cezalandırma ve denetimin olması gerektiğini köşe yazılarımda zaman zaman belirtirim. Eğer bunlardan biri eksik olursa sistem baloncuk yapar.

Sistem deyince hemen hükümet, düzen falan anlamayın. En basitinden evde, okulda, hastanede, belediyede ya da özel sektörde yapılan işlerin hepsine birden, büyük bütünü oluşturan minik ayrıntılar gözüyle bakabiliriz.

Kendi çalıştığım eğitim sisteminden örnek verirsem konu daha iyi anlaşılacaktır.

Okula her gün geç gelen bir müdür, öğretmenlere “Erken gelin” derse inandırıcı olmaz. Öğrencilerine “Okuyun” diyen bir öğretmen, kendisi okumuyorsa etkileyici olamaz. Çevresindekilere “Yazın” diyen bir aydın, kendisi yazmıyorsa özendirici olamaz.

Sınıfta ders çalışan bir öğrenci ile yaramazlık yapan bir öğrenciyi aynı kefeye koyarsanız, dersini günü gününe çalışan öğrencinin hevesini kırarsınız. Öğrenci der ki “Ben çalışıyorum, o çalışmıyor ama aynı sonucu alıyoruz; o halde neden çalışayım!”

Hak eden gerekiyorsa ceza, gerekiyorsa da ödül almalıdır. Hiç kimse, “Anayasayı bir kerecik delmekle bir şey olmaz” deme lüksüne sahip olmamalıdır.

Fakat arada göz yumduklarımız veya hoş gördüklerimiz de olmalı.

Çevremizde her gün olumlu ve olumsuz davranışlarla karşılaşıyoruz. Kimi zaman kızıyor kimi zaman gülüp geçiyoruz. Ama unutulmamalı ki “Yemek alma sırasında başkasının önüne geçiyorsanız, bilin ki günü gelir sizin de önünüze geçecek kimseler olur.”

Biliyorsunuz, okullara taşımalı sistemle eğitim almaya gelenler için devlet desteği ile yemek çıkarılır. Eğer evi 200 metre uzaklıkta olan bir öğrenci, köylerden gelen öğrencilerden önce yemek alıyor ve siz buna ses çıkarmıyorsanız, bu haksızlığa siz de ortak oluyorsunuz demektir.

Öğrencilerin kaynak yapmasını engellemeye çalışırken kendim en arka sıraya girmezsem inandırıcı olabilir miyim?

Geçtiğimiz gün e-mail kutuma bir yazı düştü. Yazıda, Birgi’de karşılaşılan bir trafik cezası uygulaması ile ilgili bir iddia vardı. Önce iddiayı aynen paylaşıyorum:

“Merhaba Selim Bey,

Birgi’ye yerleştiğimiz zamandan bu yana hiçbir motosikletlinin kask taktığını görmedim. Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi burada da motosiklette, traktörde, tüm motorlu araçlarda insanların cep telefonuyla konuştuğunu görüyorum. Bölge nüfusunun çok azının emniyet kemeri kullandığına, kaldırımlarda her türlü aracın park ettiğine şahit oluyorum.

20-30 km’den fazla hız yapılamayan ve de yapılmaması gereken belde içinde eski model araçlarla yokuş aşağı ve yukarı 80-100 km sürat yapılırken kaldırımlara kaçmak için yer arayan insanları gördükçe üzülüyorum. Benzer örnekleri çoğaltabilirim.

Bugün yaklaşık 20 km süratle yol alırken cep telefonum çaldı. Arabamın yeni çalışmış olmasından dolayı henüz devreye girememiş olan wireless nedeniyle telefonumu açmak durumunda kaldım.

Kahvedeki beni tanıyan bir vatandaşın uyarması sonucunda plakama ceza yazıldığını öğrendim.

Bu cezayı elbette ödeyeceğim, yaptığımın bir hata olduğunun ayırtındayım ve cezayı da hak ettiğimi düşünüyorum.

Merakım şudur ki bu ceza uygulaması, ben 20 km süratle ilerlerken, kendisi kahvede çay içerken göz göze geldiğim devlet görevlimiz tarafından sadece 34 plakalı bir araca sahip olduğumdan dolayı ‘günümü göstermek’ gerekçesiyle mi yapılmıştır?

Olaya tanık olan esnafın söylediği tam da budur: “Şuna bir ceza yazalım da görsün gününü!”

Bu yaşadığım olay, ayrımcılık yapıldığı ve salt cezalandırma niteliği taşıdığı düşüncesiyle şahsımı ziyadesiyle üzmüş ve ruh sağlığımın bozulmasına neden olmuştur.

Konu yazılarınızı okuduğum sizin de hep karşı durduğunuz ve kaleme aldığınız ayrımcılık kapsamına girdiğinden paylaşmayı uygun gördüm. Güzel günler diliyorum.”

Yazının sahibi ile tanışmıştık. Birgi’deki bazı etkinliklerde oturup sohbet etmişliğimiz var. Adını burada vermeyeceğim ama önce henüz 3-5 aylık Birgili olduğunu belirteyim.

İstanbul’dan Birgi’ye gezmek amacıyla gelip bir günde Birgi’de yaşamaya karar veren sanatçı ruhlu bir emekli. Profesyonel fotoğrafçılık yapıyor. Adını yazsam, internette bir araştırma yapsanız hakkında onlarca haber ve sayfa göreceksiniz. Birgi’den bir ev satın alıp, “Ben bundan sonra Birgi’de yaşayacağım” diyen, arada sırada İstanbul’a gidip gelen, kendisi gibi sanatçı ruhlu arkadaşlarını da Birgi’ye gezmeye çağıran emekli bir vatandaş…

Zaten Birgi’ye doğru bir gidesim vardı. Telefon edip birlikte çay içmeyi önerdim.

Diyor ki özetle: “Şehir içinde 15-20 kilometre hızla giderken telefonum çaldı ve bakmak zorunda kaldım. O sırada kahvede oturan, bana ceza yazdığını tahmin ettiğim görevli ile de göz göze geldik. Kabul; trafik ihlali! Cezamı ödeyeceğim. Fakat şimdi Birgi’de bütün trafik kurallarına herkes harfiyen uyuyor da sadece ben mi kuralları ihlal ediyorum? Ben, İstanbul’un trafik ve kargaşasından bıkıp Birgi’de yaşamaya karar vermiş ve Birgi’nin tanıtımı için arkadaşlarımı buraya davet ederken suçum 34 plakalı bir aracı kullanmak mı!”

Ben ceza makbuzunu gördüm. İlgili trafik cezası madde 73 de şöyle:

“Araçları kamunun rahat ve huzurunu bozacak veya kişilere zarar verecek şekilde saygısızca sürmek, araçlardan bir şey atmak veya dökmek, seyir halinde cep veya araç telefonu ile benzer haberleşme cihazlarını kullanmak. Ceza miktarı 108,00 TL.”

Hani ilke dedik başta. Fakat kimi durumlarda hoşgörü gösterilebileceğini söyledik ya!

Yorum sizin…

Bakmadan Geçme