Toprak, su ve iklim
Vatanseverlik, kimilerine göre hamasi nutuklara alkış tutmak olabilir ama bana göre, ülkesinin toprağı, suyu ve havası...
Vatanseverlik, kimilerine göre hamasi nutuklara alkış tutmak olabilir ama bana göre, ülkesinin toprağı, suyu ve havası için dertlenmeyenlerin vatanseverlikle uzaktan yakından ilgisi olamaz.
Hamaset, bildiğiniz gibi “Dinleyenleri etkilemek veya heyecanlandırmak amacıyla yapılan abartılı anlatım” demektir. Özetle, birisi “Ben cenge gidiyorum, düşün peşime” dediğinde tartışmadan yola koyulmak vatanseverlik değildir.
Dün, perşembe günü Ödemiş’te açılacak süs bitkileri fuarı ile ilgili yazmış, “Yarın devam edelim” demiştim. Bilmiyorum takip ediyor musunuz ama Birleşmiş Milletler’in raporu şöyle diyor: “İklim krizi sebebiyle 2030 yılına kadar dünya genelinde 120 milyon kişi yoksullaşacak.”
Yoksulluk ve insan hakları ile iklim krizi arasındaki ilişkiye dayanan rapor, 2030 ile 2050 yılları arasında iklim değişikliği yüzünden yılda 100 milyon kişinin ekonomik açıdan olumsuz etkileneceğini, 250 bin kişinin de hastalıklar sebebiyle hayatını kaybedeceğini ortaya koyuyormuş.
Yani besin azlığı, kuraklık, açlık falan…
Raporda ‘muhtemel’ yoksulluğun başlıca nedenleri arasında iklim değişikliğine bağlı olarak bazı bölgelerde besin yetersizliği, kuraklık, açlık, okyanus sıcaklığının yükselmesi ve gıda üretiminin azalması gibi nedenler yer alıyormuş.
En çok da yoksul ülkeler etkilenecekmiş.
Hani ülkenin kimi yerlerinde kimi doğaseverler JES’lere, HES’lere, termik ve nükleer santrallere karşı çıkıyor ve doğanın katledilmesine itiraz ediyorlar ya… Hani birilerine de onları gelişmemizin önünde yabancı güçlerin maşaları olarak görüyor ya…
Bir gün gelecek insanlık toprağa, suya ve havaya muhtaç kaldığında o doğaseverlerin çabaları daha iyi anlaşılacak ama bugün kapitalizm, onların beyinlerini esir almış durumda…
Ben, Birleşmiş Milletler’in tertemiz bir örgüt olduğunu iddia etmiyorum ama raporunun da göz ardı edilmemesini istiyorum. İklim değişikliği ve onun yarattığı toplumsal etkilere karşı geleneksel mücadele yollarının yetersiz kalacağının vurgulandığı BM raporunda yer alan temel öneri de şu şekilde: “Temiz enerjiye geçmek için gösterilen çabalara öncelik verilmeli.”
Gelelim iklim krizi uyarıları ile Ödemiş’in bağlantısına…
Bilim insanları diyor ki Ödemiş ve içinde bulunduğu Küçük Menderes Ovası, çok özel bir havaya sahip. Bu ovanın, ülkenin hatta dünyanın geleceği açısından planlı ve projeli yönetilmesi gerekir. Bu çerçevede örneğin bu bölgede hayvancılık yerine tarıma ve bitkiciliğe önem vermek gerekir.
Farkında mısınız, ovayı betonla doldurmaya devam ediyoruz.
Parklarımızda bile beton varlığı, toprak varlığından fazla…
Çocuklarımız, toprakta oynamayı unuttu; parkları bile kauçuk kaplamalar ve yapay oyuncaklarla donatarak hayatlarını toprak ve doğal ortamlardan koparıyoruz.
İşte son yıllarda meyve fidanı ve süs bitkisi üretimi ile adından söz ettirmeye başlayan Küçük Menderes Ovası’na ve bu ovanın yöneticilerine büyük görevler düşüyor. Uzmanlarımız, bir araya gelip bu ovanın en verimli şekilde kullanılabilmesi adına projeler üretmek zorunda.
İşte size önemli bir soru:
Petrol ve altın mı yoksa toprak ve su mu?
Biz vatanseverliğimizi, ormanlarımızı, toprağımızı, suyumuzu ve havamızı savunarak gösterelim. Cengimizi de böyle yapalım. Elbette ki her türlü soğuk ve sıcak tehlikeye karşı ‘hep birlikte’ savunmaya devam edelim.
Konuya yarın da devam edeceğim ama ben yine süs bitkisi fuarı girişinde elinde çiçek veya bitki tutan efe logosunda ısrarlıyım.
Bakmadan Geçme





