Tilkilikleri sevmiyorum!

Bir gün bir tilkinin kuyruğu, iki kayanın arasına sıkışmış ve uzun uğraşlar sonucunda kurtulamayınca kurtulmak için...

Bir gün bir tilkinin kuyruğu, iki kayanın arasına sıkışmış ve uzun uğraşlar sonucunda kurtulamayınca kurtulmak için kuyruğunu koparmak zorunda kalmış. Koparmış ama acısı epeyce bir süre geçmemiş.

Daha sonra bir başka tilki onu gördüğünde “Senin kuyruğun neden yok?” diye sormuş.

Kuyruğu kopuk olan tilki, “Böyle kendimi çok mutlu hissediyorum. Kuyruksuz o kadar mutluyum ki adeta sevincimden havalara uçuyorum” diye yanıtlamış.

Bunun üzerine diğer tilki de kuyruğunu koparmış.

Fakat mutluluk yerine şiddetli acı çekmiş. Hemen tilkiye gelip, “Neden bana yalan söyledin, çok canım acıdı” demiş.

Kuyruğu ilk kopan tilki, “Eğer acı çektiğini diğer tilkilere söylersen onlar asla kuyruğunu koparmaz, bizimle de dalga geçerler” demiş.

Ve kuyruğu kopuk bu iki tilki, diğer tilkilere ‘yaşadıkları mutluluğu’ anlatmışlar.

Zamanla tilkilerin çoğu kuyruklarını koparmışlar. Kuyruğu kopuk olanlar çoğunluk olunca bu seferde kuyruğu olanlarla dalga geçip onlara eziyet etmeye başlamışlar.

Kıssadan hisse: Bir toplumda bozulmalar artınca bozuk insanlar, iyi insanları ayıplarlar ve onlarla dalga geçerler.

**

Tilkinin biri, yavrusuna öğüt vermiş: “Yavrum, bütün bu bağlardaki üzümlerden yiyebilirsin. Sadece köyün imamına ait bağın üzümleri hariç… Aç kalsan dahi o bağı aklına bile getirmeyeceksin.”

Genç tilki, babasına sormuş: “Neden? O bağın üzümleri zehirli mi?”

Tilki, yavrusuna cevap vermiş: “Hayır, çocuğum. Eğer o imam, bağından üzüm yediğimizi anlarsa, yarın hemen ‘tilki eti helaldir’ diye fetva verir ve neslimizi yok eder!”

**

Fıkralara kızılmaz. Fıkralarda geçen kişilikler; bir grubu hor görmek için değil, bir mesajı vermek için seçilirler. “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!” der gibi…

**

Geçen hafta İzmir’de idim. Balçova Vatan Bilgisayar’dan alışveriş etmek için yan sokağa park ettim. Sokak genişti. İşimiz biraz uzun sürdü. Dışarı çıktığımızda bir de baktık ki aracımız yerinde yok. Biz park ederken bizden başka araçlar vardı, çıktığımızda da bizim aracın yerinde yine başka araçlar vardı.

Tabii hem tedirgin oldum hem de müthiş sinirlendim. Büyük ihtimal park yasağı nedeniyle çekilmişti. Daha önce dinlediğim bir çekilme hikayesi aklıma geldi ve ister istemez telaşlandım.

Ne olmuştu, nerede idi ve bize ne kadar uzaklıkta idi! Ve ne yapmam gerekiyordu?

Hemen az ilerideki bir kapalı otopark görevlisine sordum. “Abi, Kipa’nın otoparkına çekiyorlar” dedi. En azından yakında diye biraz rahatladım ama müthiş sinirliyim çünkü bizim aracın yerinde, önünde ve arkasında bir sürü başka araç vardı.

Yaklaşık 500 metre ilerideki Kipa otoparkına gittim ama bildiğim bütün küfürleri sayıyorum içimden…

Çünkü bir aracın arkasına, bir otoparkın önüne park etmemiş, geçişi engellememiştim. Sokaktan iki araç yan yana rahatlıkla geçebiliyordu. Park cezası yediysem bile yapıştırırsın cama cezayı olur biter; çekmek ne oluyordu?

O hışımla otoparka vardım; aracı da otoparkta gördüm. Benimkiyle birlikte üç beş araç daha vardı.

Otopark kapısı önündeki kulübeye yöneldim… İki odada iki kişi oturuyor, birkaç kişi de etrafta dolanıyordu. Sinirli olduğum için oldukça kızgındım ve kapıda polis mi yazıyordu yoksa güvenlik falan mı hatırlamıyorum! Yalnız sivildiler.

Küfür ve hakaret dışında ağzıma ne geldi ise yüksek tondan bağırdım çağırdım.

Hesabım 165 TL imiş…

Çekici bedeli: 150 TL, KDV: 15 TL, Polis Teşkilatı Güçlendirme Vakfı

Ve neyin KDV’si? KDV’yi benim bildiğim kazanç elde eden öder…

Bir de e-mail adresime ayrıca 144 TL park cezası…

Ve parayı ödeyip o hışımla otoparktan ayrıldım.

Ehliyeti de orada bırakmış mıyım! Beş dakika sonra telefon: “Ehliyetinizi burada unutmuşsunuz!”

“Bakın isteyince beni bulabiliyorsunuz, keşke park halindeyken de arasaydınız!”

Ah Türkiye’m; tilkilik işlerin de olmasa…

Bakmadan Geçme