Ticari sır, yatak odanızdan farksızdır

Serbest ekonomi altyapısına sahip bir ülkede yaşıyor iseniz kimin neyi kaç paradan alıp kaç paraya sattığı,...

Serbest ekonomi altyapısına sahip bir ülkede yaşıyor iseniz kimin neyi kaç paradan alıp kaç paraya sattığı, ne kadar sermaye ile şirket kurduğu, nereye ne şekilde yatırım yaptığı, kime ya da kimlere para verdiği konusunun üçüncü kişilerce tartışılmasının hiçbir anlamı yoktur. Ticari faaliyetinizde vergi kaçırmıyor, kara para aklamıyor, satışı suç kabul edilmiş ürünler satmıyorsanız ortada illegal bir durum söz konusu değildir.

Her şeyden önce ticari sırrın kapsamlı olarak korunabildiği bir hukuk düzeninin varlığı, yabancı yatırımcının o ülkeye daha rahat bir şekilde yatırım yapmasına olanak sağlar. Ticaretle birlikte ticarete ilişkin sırların da var olduğu şüphesizdir. Dolayısıyla çok eski dönemlerde dahi ticaretle uğraşanlar, kendilerine rekabet avantajı sağlayan gizli bilgileri korumak istemişlerdir.

Ticari sırrın bağımsız bir kavram olarak ele alınarak korunmasının kapsamlı hale getirilmesi ihtiyacı, temel olarak Sanayi Devrimi ve bu devrimle birlikte işgücünün yer değiştirmeye başlamasıyla ortaya çıkmıştır.

Amerika Birleşik Devletleri’nde ticari sırra ilişkin bilinen ilk dava, 1837 tarihli Vickery Welch 11 davasıdır. Dava konusu olayda davalı, çikolata üretiminde kullanılan değirmenini davacıya devretmektedir. Taraflar arasındaki sözleşmeye göre değirmenle birlikte davalı satıcı, çikolata yapımına ilişkin sahip olduğu ve gizli nitelikteki bilgileri de alıcıya devredecektir. Devir sözleşmesinde satıcının bu bilgileri alıcıdan başka hiç kimseye açıklamayacağı, bu bilgileri başka hiç kimseyle paylaşmayacağına ilişkin hüküm de bulunmaktadır. Ancak satıcı, ilgili devre ilişkin bedeli almasına ve söz konusu sözleşmeyi imzalamış olmasına karşın bu tür bir sır saklama yükümlülüğü olamayacağını, sözleşmedeki ilgili hükmün kendisini bağlamasının mümkün olmadığını beyan etmiştir. Bu beyan üzerine alıcının söz konusu sırrın üçüncü kişilere açıklanmasını engelleyici ihtiyati tedbir talebi, Massachusetts Mahkemesi tarafından kabul edilmiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer alan ifşa etmek; gizli bir şeyi ortaya dökmek, açığa vurmak, yaymak anlamında kullanılmaktadır. Suçun oluşması için bu sırların kamuya veya bir topluluğa açıklanması ya da yaygınlaştırılması şartı aranmamakta olup sırrın yetkisiz olan tek bir kişiye dahi ifşa edilmesi halinde bu suç oluşmaktadır. Yine ifşa edilen bu yetkisiz kişinin sırrı öğrenememiş veya anlamamış olmasının suçun oluşmasında önemi yoktur. Sırrın yetkisiz kişi bakımından ulaşılabilir olması, suçun oluşması bakımından yeterlidir.

Yani özetle kendi hukuk sistemimizde bile suç kabul edilmiş ticari konuların siyasi arenada algı konusu yapılması ve medya yoluyla ortaya saçılması, ülke ekonomisi açısından son derece zararlıdır. Bu sebeple dış kaynaklı yatırımcının ülkemize olan bakış açısı negatif yönde olur.

Yabancı Sermaye, ülkelerin hükümetlerinin laik ya da antilaik olmasına bakarak ya da kaşına gözüne hayranı olduğu için gelmez çünkü yabancı para sadece güvene gelir. Güveni veren, o ülkedeki hükümetin istikrarı ve asıl önemlisi o devletin yabancı sermayenin kolayca girişini ve çıkışını garanti altına almasıdır.

Yabancının ne düşündüğünden çok biz içeride ne yapıyoruz, o daha çok önemli. Ekonomiyi dolaylı ya da dolaysız etkileyen her sorunun neticesinde ortaya çıkacak olan faizlerin yükselmesi ya da dövizin yükselmesi, yabancı sermayeye yarayacaktır ve bu ülkede yerleşik yaşayan biz, gene bunun bedelini vergilerle zamlara geri ödemeye devam ederiz. Acı ama gerçek olan tek sonuç budur.

Bakmadan Geçme