Terbiyesize bak yaa!

Biliyorum, genellikle aydın çevrelerde tartışılıyor ama gördüğüm kadarı ile İstanbul Sözleşmesi, kadınların hukuk alanında bir adım...

Biliyorum, genellikle aydın çevrelerde tartışılıyor ama gördüğüm kadarı ile İstanbul Sözleşmesi, kadınların hukuk alanında bir adım daha ön plana çıkmasını sağlıyor.

Uluslararası boyutu bulunan İstanbul Sözleşmesi’ni özetleyecek olursak kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesidir.

Basından izleyebildiğimiz kadarıyla da hemen her partide ‘aile içi tartışma’ yaratmış durumdadır.

Çoğunlukla olaylara taraftar gözlüğü ile bakıyoruz. Beğendiğimiz siyasetçiler veya liderler ne diyorsa biz de benzer şeyler söylüyoruz. Oysa öyle olmamalı, fikirlerimizi kendi bakış açımıza göre şekillendirebilmeliyiz.

Kadınların Türkiye’deki statüsünü ve konumunu biliyorum. Siz de biliyorsunuz… Ama şahsen “Kadın her zaman haklıdır” diyemem. Hatta, “Kadının beyanı geçerlidir” ifadesi bana soğuk gelir.

Ve özelde kadınların, genelde de insanların sorunlarını tek bir yasayla çözemezsiniz. Daha önce de yazdım, söz konusu olan bir kültür iklimidir. Siz bu kültürü düzeltemezseniz sorunları çözemezsiniz.

Geçtiğimiz gün Kaymakçı’dan Ödemiş’e dönerken Anadolu ile Namık Kemal caddelerinin kesiştiği ışıklı kavşakta kırmızıya yakalandım. Epeyce de araç birikmişti. Derken yeşil yandı ve hareketlendik. Tam kavşağı geçerken iki kadın da caddeyi çaprazlamasına geçmeye çalışıyorlardı. Öyle bir edaları vardı ki sanki “Biz geçiyoruz, sen dur!” der gibiydiler. Ben de tam kavşağın ortasında ister istemez elimle ışıkları işaret ederek “Geçiş hakkı benim” demeye çalıştım.

Hava sıcak mı sıcak… Arabamın camları açık.

Benim durmamama, elimle geçiş hakkını işaret etmeme sinirlenmiş olacaklar ki tam yanımdan geçerken biri, “Terbiyesize bak ya!” demesin mi!

Bazen benim de heyheylerim gelir… Bir an yolu dolanıp “Terbiyesiz, senin cahil beynindir” diyesim geldi ama aklım “Sakin ol!” dedi.

GÖLCÜK VE MANGAL

Yine geçtiğimiz günlerde sıcaklardan kaçıp Gölcük’te şöyle bir serinleyelim dedim. Hani salgın dolayısıyla “evdekal” günleri yaşandı ya…

Yasaklar da kalkınca herkes piknik alanlarına hücum etti ya!

Göl kenarında dolanırken sere serpe yatanlar ve mangal yakanlar gözüme ilişti. Nedense hep böyle şeyler benim gözüme ilişir. Görmeyiver işte ama benim göz de mercek sanki!

Baktım bir aile, sanki evlerinin bahçeleriymiş gibi çimenliklerin üstüne kilimleri yazmış, sere serpe uzanmışlar. Yan tarafta da mangal dumanı, rüzgara göre yön değiştiriyor. Bir an mangal sorumlusu ile göz göze geldim: “Afiyet olsun ama bu mangal, akşama doğru altını karartır” dedim.

“Yok yok altını ıslattım ben, bir şey olmaz!” dedi.

Akşam üstü baktım o yemyeşil mangal yerine… Simsiyah olmuştu.

Bence insanlar özgür olmalı; sınırlar da olmamalı. İsteyen istediği yerde yaşamalı…

Kırmızı ışıkta geçilmeyen, herkesin ortasında sere serpe yatılmayan, çimenliklerinde de mangal yakılmayan bir ülke var mıdır?!

Bakmadan Geçme