Teğet geçme
Hani 'Hayat, içinde pek çok şeyi barındırıyor' demiştik ya geçen yazımızda, biraz kendimize dönüp özeleştiri yapmıştık....
Hani “Hayat, içinde pek çok şeyi barındırıyor” demiştik ya geçen yazımızda, biraz kendimize dönüp özeleştiri yapmıştık. Farklı bir açıdan bir kez daha dönüp bakalım bugün de kendimize.
Hayat, elbette pek çok yönden irdelenebilir. Kişiye ve bakış açısına göre binlerce de yorum yapılıp fikir ileri sürülebilir. Bakana, görene, yazana, söyleyene aslında çok cömert yaşam ve yaşanılanlar. Her andan, her karşılaşılandan bir anlatı, bir öykü çıkabilir…
Sabahın oldukça erken bir saati, tatili düşündüğümüzde. Sınav görevimiz olduğu için biz yoldayız. O sırada bir kare takılıyor gözüme. Yaşlı bir teyze, zor yürüyor, elindeki poşette iki ekmek. Belli ki kahvaltı için ekmek almaya fırına girmiş ve oradan evine dönüyor. Görünen o ki onun için çıkıp ekmek alacak kimsesi yok. O haliyle sabahın bu saatinde yolda. Can bu, yemeden yaşam devam edemez ki. Eskiden olsa konu komşu çocuğuna seslenir, “Evladım bana iki ekmek alıver” denilebilirdi. Belki daha da eskiden kapısı düzenli çalınarak komşular tarafından “Bir eksiğin, ihtiyacın var mı Ayşe Teyze?” diye sorarlardı. Ama şimdi çocukları bırak; komşular, anne babalar bile bir şey isteyemiyor. Ufak bir iş için bile çocukların kırk tane mazereti var ve bir sürü gerekçe ileri sürüyorlar. Bu, aynı zamanda onlar açısından haklarını savunmak olabiliyor. Sanal yaşamlarda gördüklerini gündelik yaşama uyarlamaya çalışıyorlar. Eğer ebeveynler dengeyi iyi kurup ayarlama yapmazlarsa tüm ipler, çocuğun eline geçiyor ve anne babayı kuklaya çevirebiliyorlar. Yani vah benim teyzeme, nerede o eski çocuklar?
Yaşlılık zor velhasıl…
Bizimkileri aradım geçen gün. Halamın yanına uğramışlar. Ben de “Durumu nasıl?” diye sordum. Uzakta olunca böyle oluyor maalesef. Halam uzun süredir yatağa bağlı yaşıyor. “Gözü kapıda, bir insan gelsin de bir çift laf edelim diye bekliyor” diyorlar. Bir kapıdan içeride kalmak hatta yatakta bu işte. Yaz gelince iş güç artmış, insanlar da çok sık ziyaretine gidemiyorlar haliyle. Yaşlılık zor. “Allah elden ayaktan düşürmesin” diye dua eder ya bizim insanımız, hakikaten öyle…
Hayatın çocukluk aşamasında anne baba üstleniyor bakımı seve seve, tam destek. Gençliğe geçince cevvaliyetin ardında yine aile desteği tam, büyük ölçüde. Orta yaşlılık, telaşla ve kendine yetebilme mücadelesi ile geçiyor. Ama iş yaşlılığa gelince gençlerin iş gailesi, kendi çocuklarına yetebilme mücadelesi, büyükleri yalnızlaştırıyor. Onların görgüsü, bilgisi ve duası, yeni nesilleri ayakta tutuyor, geçmişe bağlıyor. Köprü oluyorlar onlar geçmişle gelecek arasında. Bunu unutmamak ve bundan ötürü onları da unutmamak gerekiyor. İyi ki varlar. Varlarken kıymetlerini bilmek gerekiyor. Hani “Teğet geçiyoruz yaşamları” demiştim ya geçen yazımda; onları teğet geçmeyelim, hayatlarına değelim, dokunalım. Dokunalım ki bize de dokunsun güzellikler…
bir dokunuş hayatı anlamlandıran
bir dokunuş güzel kılan
dokunmazsan
yavaş yavaş yok oluş
öyleyse
seyirci kalma…
Bakmadan Geçme





