Tebdili mekan!

'Bir Türk dünyaya bedeldir' Anıtkabir resmi sitesinde şöyle bir anlatım var: 'Atatürk, bir gün Kastamonu'yu ziyaret...

Haber

“Bir Türk dünyaya bedeldir”

Anıtkabir resmi sitesinde şöyle bir anlatım var: “Atatürk, bir gün Kastamonu’yu ziyaret etmişti. Kışlaya da uğramıştı. Koğuşları geziyordu. Her koğuşta birçok vecizeler vardı. Güzel sözlerdi bunlar. Bir koğuşta büyük bir levha yazılmıştı: ‘Bir Türk, on düşmana bedeldir’.

Atatürk bunu görünce birdenbire durdu, yüzü değişti, gözleri daldı. Sonra sert bir sesle:

“Hayır, hayır!” dedi, “Bir Türk, dünyaya bedeldir”

Ben bu bedel sözcüğünün anlamını küçükken yanlış bilir, “Bir Türk dünyaya karşı gelebilir, döver” şeklinde algılar ve kendi kendime “Hadi be!” derdim.

“Bir Türk dünyaya bedeldir” sözünün “Bir Türk’ün bedeli / değeri dünya kadardır” anlamında olduğunu mantıklı düşünmeye başladığımda öğrenmiştim.

Tebdil sözcüğünün kökü, ‘bedel’den gelir: “1. Yerine geçme, eşdeğer olma, 2. Karşılık, eşdeğer”

Tebdil de değişim demektir. Tebdil-i mekan da ‘yer değişimi’ demektir.

Bir haftalık tatilden yararlanarak İzmir’de eğitim gören kızımın yanına gittim. Akşama kadar evde oturacak değilim ya sabah kahvaltısının ardından ihmal edilmiş ziyaretler ve muhabbetler peşine düştüm. Yediğim içtiğim de bende kalsın, gezdiğim yerler de.

Yıllar önce Urla ile Karaburun arasındaki sahil beldesi Balıklıova’da ailecek çadır tatili yapmıştık. Dönemin öğretmen örgütü TÖB-DER’in düzenlediği o çadır tatilde tatsız olaylar da olmuştu ama girmeyelim şimdi oralara. 40 yıldan fazla olmuş.

İzmir’de yaşayan birkaç Kaymakçılı arkadaş ile Balıklıova’da yaşayan bir arkadaşımızı ziyaret edelim dedik. Davet de eskimeye başlamıştı, eskitmeyelim dedik. Gitmişken nostalji yani eskiye özlem duygusu yaşayayım dedim. E tabii oraya kadar gitmişken balık yemeden olmazdı. Bir arkadaşım, Facebook’taki fotoğrafa ‘Balığı ağlatmışsın’ yazmış ama ben helvasını yedim.

Tatil yaptığımız yer, sahil şeridindeki bir ilkokul bahçesi idi.

Balıklıova, tabii 40 yıl önceki gibi değildi. O eski şirin kasaba gitmiş, bence kimin ne yaptığı belli olmayan yazlıkçılar beldesine dönüşmüş. İlkokul binası, malum kaderine terk edilmiş. Çatısı çökmüş, sıvaları dökülmüş, kapı ve pencereleri kullanılamaz hale gelmişti. Biliyorsunuz, Anadolu’nun birçok yerinde böyle kaderine terk edilmiş okullar var.

Neyse, uzatmayalım…

Geçtiğimiz günlerde Kaymakçı’daki eskiden ortaokul olan lisemizin çatısının da onarım işini yapalım dedik. Baktık ihale, yazışmalar vs. derken iş uzayacak. Milli Eğitim müdürümüzden de yapabilirsiniz onayı gelince ‘Tamam’ dedim. Bizim Kaymakçı Ortaokulu Mezunları grubumuz var. Eski öğretmenlerimiz de var orada. Konuyu orada dile getirince Kaymakçı’dan yetişmiş önemli mevkilere gelmiş Osman Sarı abimiz ile Şengül Sarı ablamız, “Bu işi biz üstlenelim” dediler.

Yazıyı daha fazla uzatmadan, okulumuzun çatısı ve mutfağı yazışmaya boğmadan onarımdan geçerken ben de şöyle bir tebdili mekan yapayım dedim. Bana iyi geldi…

Kendi haline bırakılan köylerimize, beldelerimize ve mahallelerimize sahip çıkalım.

Vefa örneği gösteren Osman ve Şengül Sarı ailesine teşekkürlerimizle.

Bakmadan Geçme