Taşeron üzerine
Yeni bir yazıya başlarken hangi soruya bir yanıt arayacağımı da düşünüyorum. Yaşadığım evden başlayarak her gün...
Yeni bir yazıya başlarken hangi soruya bir yanıt arayacağımı da düşünüyorum. Yaşadığım evden başlayarak her gün çiğnediğim sokağı, ana caddeyi, kenti, ülkeyi derken kendimi bir anda TLC programında yaşam savaşı veren Alaskalı Brown ailesini izlerken buluyorum. Kendimi ışınlayabilsem belki Mars’a gider, “Orada gerçekten yaşamsal izler var mı?” diye araştırıp rapor yapar yine ışınlayarak bu yaşlı yerküreye postalardım.
Raporlama deyince çok uzağa gitmeye gerek var mı? Bir dönem çalıştığım şirket, beni yeme, içme, yatma, kalkma her şeyimi karşılayarak ülkenin hemen her noktasına görevli postalardı. İlk bakışta ekmek elden su gölden bir görev sanılsa da kazın ayağı hiç de öyle değildi.
Örneğin; şeytanın bakır sıçtığı ilçesi İspir’e gitmiş, orada şirketin ürettiği programları kullananlarla görüşmüş, sıkıntı ve isteklerini not etmişim. Bu notları raporlaştırıp patronun e-posta adresine yollamışım. Görevim, öncelikli olarak görüp duyduklarımı yani sahada olup biteni şirket yönetimine duyurmaksa görevimi yerine getiriyorum. Peki, patron bu gönderdiğim raporları okuyarak bana geri dönüş yapıyor muydu? Normalde profesyonel bir şirkette bu geri dönüşler, şirketin olmazsa olmazıdır. Ama burası Türkiye, en profesyonel görüntü içeren şirketlerde dahi tek adam egemenliği vardır. Bu tür şirketlerin sonu ne mi oluyor? Elbette, çöküş!
Şirket örneğini hemen her alan için örnekleyebiliriz. Kamusal kurumlar, bugün için bir şirketten çok da farklı değil. Ele alınıp eleştirilecek o denli örnek var ki, hani “Al birini vur ötekine” dercesine!
“Bu ülkede iyi yaşamanın yolları nelerdir?” dersiniz, böyle tek sorulu bir anket düzenlesek ne çok ilginç yanıtlar alırız. Bu noktada bu soruyu kendime yöneltiyorum. Bakalım nasıl yanıtlamışım.
1. Eğer bir kamu görevlisiysen her gelen iktidarla hatta aynı iktidarın değişen bakanlarıyla iyi geçinecek, methiyeler düzeceksin.
2. Müdür olmak istiyorsan iktidarı destekleyen sendikaya üye olacaksın.
3.Özel sektör olarak faaliyet yapıyorsan iktidar partisine üye olacak, varsa paran yüklü miktarda bağışta bulunacaksın. Partinin yaptığı her etkinlikte boy gösterecek, “Burada ben de varım” diyeceksin.
4. Bayramlarda, seyranlarda parti büyüklerinin ellerini öpmeye gideceksin.
Benden şimdilik bu kadar… Gerisini siz tamamlayın canım. Sıkıldım çünkü.
İzlediğim haberlerde yayımlanan son KHK ile PTT’de taşeron şirket adına dağıtıcı olarak çalışanlara kadro hakkı verilmemiş. Bu haber, beni doğrudan ilgilendiriyor. “Neden?” derseniz Tmolos Edebiyat adlı dergimi altı yıldır yurt içi ve yurtdışına PTT aracılığıyla postalıyorum. Bu işi bugüne değin PTT dağıtıcılarının insafıyla yürütüyorum. Ve ben de taşeron dağıtıcılar gibi onların da kadrolu dağıtıcılar sınıfına alınmasını dört gözle bekleyenlerdendim. Benim açımdan da büyük bir hayal kırıklığı yarattı bu KHK.
Türkiye’nin en temel sorunu işsizlik! Bu durumda en büyük işverense devlet. Devlet, kendince bütçe açıklarını kapatma çabasıyla bin bir türlü takla atarak çözüm üretmeye çalışıyor. Modern kölelik olarak da adlandırılan taşeron işçilik, son KHK ile çözüm şurada dursun, kangreni daha da derinleştireceğe benziyor.
DİSK, taşeron işçiliğin ortadan kaldırılması için sonuna değin mücadele edeceğini açıklıyor. Peki TÜRK-İŞ ne yapacak, HAK-İŞ ne diyor? Bu temel sorun karşısında işçilerin tavrı çok önemli. Eğer salt sendika çıkarları ön planda olursa çözümsüz kalacağı ortada.
İş hayatının olmazsa olmazı, eşit işe eşit ücret olduğuna göre bu adaletsiz sistemle ülkede çalışma barışı nasıl sağlanabilecek? Biri 3000-4000 lira alırken taşeron, 1400 lira alırken evine ekmeği nasıl götüreceğini mi düşünecek yoksa omzuna yüklediği bir çanta dolusu evrakı doğru adrese götürmeyi mi? Ne yazık ki bu noktada kötü örnekleri de gördük: Taşeron dağıtıcı, elindeki mektup ve diğer evrakı bir dağın eteğinde yakarken yakalandı! Bu da doğru bir iş değil, çözümse hiç değil. O dağıtıcıyı yasadışı işi yapmaya zorlayan koşullar iyileştirilmediği sürece bu işten kim kazançlı çıkar ki?
Yazıya son noktayı koymadan bugün (1 Ocak 2018) haber sitelerine düşen, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan haberi (yorumsuz), “Erdoğan, katıldığı bir organizasyonda kendisinden kadro isteyen işçiye ‘Ne kadrosu yahu, çalışıyorsunuz işte’ yanıtını verdi.” şeklindeydi.
Toplumsal barışının sağlanmasının yolunun taşeron işçiliğinin tamamıyla ortadan kaldırılmasında olduğuna inanıyorum. Umarım son KHK ile alınan karar yeniden gözden geçirilerek hükümet ve işverenler ortak akılda uzlaşırlar, temennim budur.
Tüm Küçük Menderes okuyucularımızın yeni yılını içtenlikle kutlar, gelen yılda sıkıntılarımızın en aza inmesini dilerim.
Bakmadan Geçme





