TARIMSAL DIŞ TİCARET VE BELEDİYELER
Aşağıdaki yazıyı aslında ulusal bir tarım dergisine, Türkiye'nin tarımsal dış ticaretiyle ilgili görüş bildirmek üzere hazırladım....
Aşağıdaki yazıyı aslında ulusal bir tarım dergisine, Türkiye’nin tarımsal dış ticaretiyle ilgili görüş bildirmek üzere hazırladım. Az görülen çevresel değerlerin (mikroklima) oluşturduğu bir havzada, uluslararası marka olma hayali içimizden yok olmayacağına göre, bu yazıyı Küçük Menderes ile paylaşmak gerekir diye düşündüm.
Son günlerde Rusya Federasyonu ve Irak, kendi tarımsal üretim alt yapısını geliştirmek için Türkiye’den başta domates olmak üzere birçok ürüne alım yasağı koydu. Hatta gerek Rusya gerek Irak yetkilileri, Türk domatesinin daha ucuza gelmesine, hatta dolaylı ellerden ülkerine giren Türk domatesinin %20 pay aldığını bildiklerini söyleyerek kendi ülke domates üreticilerini destekleyeceklerini vurguluyorlar. Rusya, 800 bin ton/yıl olan domates üretimlerini 500 bin ton/yıl daha üretilebilir noktaya getirmeden en 3-4 yıl Türk domatesinin ülkelerine direkt girişine izin vermeyeceklerini belirtiyor. İlginçtir; Irak’ta da benzer durum ve aynı tepkiler söz konusu…
Rusya ile başlayan siyasi krizin altına tarımsal dış ticaret dengeleri, Türkiye’nin Rusya’dan buğday ve ayçiçeği ithalatı, dahilde işleme izin belgesi kapsamını %20-25 arasına çekme isteği ise uzun soluklu olmadı. Önce elma, yaş üzüm, armut, çilek, salatalık, beyaz et; ardından bal kabağı, marul, iceberg marul, patlıcan, biber ve nar yasakları kaldırıldı. Diğer taraftan Rusya’nın önemli ihracat kalemi buğday ve ayçiçeği için Türk tarım işletmelerin baskısıyla dahilde işleme kapasitesi yüzde yüze çıktı. Ama domates ve kabak için yasak hala devam ediyor…
Bazı Avrupa ülkeleri ile yaşanılan sorunların kaynağı ise daha ziyade MRL değeri üzerinden belirlenen zirai ilaç ve ağır metal kalıntıları idi. Üstelik Türkiye, tarımsal ihracatta kimyasal kalıntı belirlenen minumum değerlerin üzerinde çıkan parti sayısı itibarı ile en kötü ülkeler arasında yer aldı yıllarca. Bu sabıkalılık, çok da sağlıklı yatişen bazı özel ürünlerimizin (incir, fındık, badem, çay gibi) Avrupa pazarını olumsuz da etkiledi yazık ki. Avrupa Birliği uyum yasalarına paralel gelişen bitki koruma ürünleri denetimi, ithalatı, üretimi ve kullanımı, ardından insan-çevre sağlığına zararlı 180 bitki koruma etkili maddesinin yasaklaması, binlerce ticari zirai ilacın yok olmasına, yerine daha gıda güvenliğini öne alan pestisitlerin gelmesine ve kimyasal kalıntıdan kaynaklanan tarımsal dış ticaret kaybının azalmasına yol açtı. Ama kimyasal kalıntı, başta çekirdeksiz yaş-kuru üzüm olmak üzere birçok tarımsal üründe dış ticareti olumsuz etkilemeye devam ediyor. Üstelik Avrupa Birliği ilişkilerinin askıya alındığı bu günlerin tarımsal ihracatı gerileteceğini öngörürsek ve ithal tarımsal hammaddeye bağımlığımızı da düşünürsek tarımsal cari açığın can yakıcı olacağı da görülecektir.
Tüm bu ayrıntılardan varılan sonuç; Anadolu’nun yüzyıllardır var olan gen kaynaklarını, tarım kültürünü, ekolojik avantajlarını, sürdürülebilir ve bilimsel tabanlı ekonomik bir faaliyet olarak devam ettirmesi gerekli olduğudur. Buğdaydan yoncaya, laleden çime genetik kaynaklık yapmış olan Anadolu coğrafyasının kapitalizmin vahşi çarklarında ezilmemesi; ancak evrensel değerlerle donanmış, bilimsel alt yapılı, resmi, sivil örgütlenmelerle mümkündür…
Ve bu bahsettiğim evrensel-bilimsel alt yapılı resmi-sivil örgütlenmenin ilk aşaması, mikroklimatik özellik gösteren, tarımsal yoğunluğun ve katmadeğerin yüksek olduğu tüm il, ilçe, belde hatta mahallelerde uluslararası akredite olmuş kalıntı labratuvarlarının işlerlik kazandırılmasıyla mümkündür. Bölgeye özgü dış ticaret hammaddesi tarımsal ürünlerin çevre-insan sağlığı gözetilerek üretildiğini, gıda güvenliğini bütün ülkelerin standartlarında kabul edilebilir olduğunu belgeleyen bu örgütlenme, şüphesiz birliklerle, kooperatiflerle desteklenmelidir. Dalında tahlilden pazara göre tarımsal ürün üretmeye kadar bir dizi organizasyon, resmi-sivil yapılanmaların desteğinde ve sürdürülebilir olmalıdır.
Bu noktada belediyelere çok önemli rol düşmektedir ve İzmir Büyükşehir Belediyesi, bu konuda kesinlikle modeldir. İçinde oluşturduğu tarım daire başkanlığı ve alt müdürlükleri ile, tarım uzmanları ile tarımsal üretime ciddi katkı verirken uluslararası marka olma yolunda ilerlemektedir. Yani “okul sütü” ve “süt kuzusu”, tarımsal erken uyarı sistemleri gibi…
Bakmadan Geçme





