Tarihe geçmek!
15 Mayıs Cumartesi günü öğlenden sonra, gazetemizin editörü ve yazı işleri müdürü Tunca Civa, telefonla arayıp...
15 Mayıs Cumartesi günü öğlenden sonra, gazetemizin editörü ve yazı işleri müdürü Tunca Civa, telefonla arayıp “Hocam, Pazartesi yazısı!” dediğinde gazetemizin iki haftadır günlük çıkmaması nedeniyle yazı yazmayı unuttuğumu fark ettim. Doğal olarak “Eyvah!” dedim.
Biraz ara verince her şey paslanıyor. Ben de her gün yazan biri olarak gazetemiz yayını haftada ikiye düşürünce biraz paslandım desem yeridir. Anılardan yararlanıp eski bir yazımı gönderdim. Demek ki insanı diri tutan unsurlar; duyguları, çalışması ve umutları imiş…
**
İki haftayı kısmi tam kapanma dönemi ile geçirdik. Gerçi kapanmadan muaf 40 küsur kalem olduğu için herkes dışarıda gibi idi desek yeridir sanıyorum. Belki de ilk kez taşrada yaşamanın ‘keyfini’ sürdük.
Bunun dışında Türkiye’de geçen haftanın üç önemli gündemi vardı. Biri Filistin, diğeri futbolda şampiyonluk, üçüncüsü de karanlık ilişkileri eskiden bu yana herkesçe bilinen fakat bazıları tarafından yeni ‘görülen’ bir kişinin peşi sıra video paylaşımları idi.
Sondan başlarsak; aslına bakarsanız karanlık ilişkiler her dönem vardır, olmaya da devam edecek. Karanlık ilişkiler, ya öküz öldüğünde ya da mendilin kullanım zamanı geçtiğinde ortaya çıkar. Ne yazık ki olanlar ve ölenler, yaşadıkları acılarla birlikte gerilerde kalır.
Şampiyonluk meselesi de beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Futbol, bana göre kitleleri oyalama sektörüdür. Buradan ‘sporla ilgilenmeyelim’ anlamı çıkarmayalım. Ben, seyirlik futboldan bahsediyorum. Milyonlarca insanın başka illerin takımlarının başarısı ve başarısızlığı ile hop oturup hop kalkması bana gerçekten ilginç geliyor. Yani bir İzmirli olarak Ödemişspor, Karşıyaka, Altay ve Göztepe taraftarlığını anlayabilirim ama üç İstanbul takımından biri şampiyon olacakmış da… Bu, beni ancak üzer…
Her takımın tarih sayfasında ilginç ve takdir edilecek olayları vardır.
Örneğin Fenerbahçe’nin işgal yıllarında Kuvayı Milliye güçlerine gizliden silah kaçırdığı, aldığı galibiyetlerle Anadolu’da moral yarattığı gibi öyküler hepimizin gurur kaynağıdır. Ben bilmiyorum, diğer takımların da benzer öyküleri olabilir. Konumuz bu değil ama arada söylemeliyim ki bu Fenerbahçe de o Fenerbahçe değildir.
Beşiktaş’ın Çarşı Taraftar Grubu üyelerinin de ülke ve dünya sorunları karşısında sergiledikleri tavır benim de hoşuma gider fakat ‘efsane’ başkan Süleyman Seba’nın MİT üyesi olduğunu de yeni öğrendim…
Neyse, gelelim Filistin meselesine.
Kudüs, Ortadoğu’nun dinler açısından en kutsal bölgesi. Dikkat ederseniz dinler birleştirmemiş, ayrıştırmış. Yüzyıllardır süren çekişmeler hep din kisvesi altında yürütülmüş.
Hani diyorum, İsrail devletinin sürdürdüğü yayılmacı ve işgalci politikaları yeniden zirve yapmışken…
Galatasaray takımı da “İsrail’in ırkçı ve yayılmacı politikasını protesto ediyor, final maçına çıkmıyoruz. Bu yılın şampiyonu olarak da Beşiktaş’ı görüyoruz” deseydi nasıl olurdu?
Bence tüm dünya basın kuruluşlarının gündemine girer, kendi tarihine de altın harflerle bir onur sayfası eklerdi.
Hüseyin Nihal Atsız ile düşünsel anlamda hiçbir yakınlığım yoktur ve olamaz. Onu bayraklaştıran çok kimsenin de yazılarını okumadığını düşünürüm. Irkçı olduğunu açık açık söyler. Ama ‘Kahramanlık’ şiiri çok anlamlıdır örneğin:
“Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından / Koşar adım gitmeli onların arkasından / Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından / İleriye atılmak ve sonra dönmemektir”
İşte Galatasaray da böyle bir kahramanlık gösterebilse idi en azından sokaklarda Filistin bayrağı sallayıp dini içerikli sloganlar atarak yürümek ve ‘Şiddetle telin ediyoruz!” demekten daha güzel ve daha anlamlı olurdu!
Belki de tarihe ‘Türkiye Futbolunda Filistin Mayısı’ olarak geçerdi…
Gerçekten büyük takım olmak budur.
Bakmadan Geçme