Talihsiz Juana

Kraliçe ve prenses gibi unvanlar, geçmişte ve günümüzde çoğu kişide hayranlık uyandıran ifadeler olsa da tarihte...

Kraliçe ve prenses gibi unvanlar, geçmişte ve günümüzde çoğu kişide hayranlık uyandıran ifadeler olsa da tarihte bu unvanların şans getirmediği insanlar da mevcuttur. Onlardan biri olan Juana, Kastilya Kraliçesi I. Isabella ve Aragon Kralı II. Ferdinand’ın üçüncü çocuğu ve ikinci kızı olarak 6 Kasım 1479’da doğmuştu. O dönemde yaşayan en ünlü ailelerden birine mensuptu. Kardeşleri, Avrupa’nın en soylu kişileriyle evliydi. Örneğin İngiltere Kralı ünlü VIII. Henry’nin ilk karısı Aragonlu Catherine, Juana’nın kız kardeşiydi.

Isabella ve Ferdinand’ın evliliğinden önce, Kuzey ve Orta İber Yarımadası’nın büyük bir bölümünü oluşturan Kastilya ve kuzeydoğu bölgesinde yer alan Aragon, ayrı krallıklardı. Isabella ve Ferdinand arasındaki evlilik, iki tacı birleştirip İspanya krallığını kurmuştu ancak yine de Kastilya ve Aragon, kendi ayrı yönetim yapılarını sürdürmeye devam ettiler ve işlerini ayrı ülkeler olarak yürüttüler. İspanya’yı karısıyla birlikte yönetmesine rağmen Ferdinand, Kastilya tahtı üzerinde hak sahibi değildi. Isabella’nın da Aragon tahtı üzerinde yasal bir hakkı yoktu. Bu durum, ileride Juana’nın hayatında trajik bir şekilde önemli hale gelecekti.

Isabella, koyu bir Katolik’ti ancak Juana, hiçbir zaman annesi kadar dindar olmadı. Din konusundaki bu tavrı yüzünden bazı kaynaklara göre annesi tarafından ağır şekilde cezalandırıldı.

Taht varisi olarak hem ablası Prenses Isabella hem de ağabeyi Prens Juan sırada olduğundan Juana’nın başta anavatanı İspanya’da tahta çıkması pek olası görülmüyordu. Juana, çocukluğundan itibaren İspanya’nın dış ittifaklarını güçlendirecek siyasi bir evlilikte Avrupa krallarından birinin eşi olmaya yakışır şekilde yetiştirildi. Bu nedenle politika, dil ve müzik gibi konularda iyi bir eğitim almıştı. Nitekim Ekim 1496’da Avusturya Kralı I. Maximilian’ın oğlu I. Philip, namı diğer “Yakışıklı Philip” ile evlendi.

Juana’nın erkek kardeşi Juan, 1497 sonbaharında bir hastalıktan öldü ve eşi Avusturyalı Margaret o sırada hamile olmasına rağmen çocuk ölü doğdu. Böylece taht varisliği, Juana’nın ablası Isabella’ya geçti ancak bir yıldan kısa bir süre sonra Isabella da doğum sırasında hayatını kaybetti. Onun oğlu Prens Miguel de iki yaşında ölünce kraliçe olarak yükselmesi kimse hatta kendisi tarafından bile beklenmeyen Juana, Kastilya ve Aragon’un varisi haline geldi.

Statüsündeki yükselişle birlikte Juana, politik olarak kocası Philip’e çok faydalı bir pozisyona gelmişti. Philip, karısı üzerinde daha çok kontrol sağlamaya çalışıyordu. Çift açıkça kavga ediyor ve Philip, Juana’yı bir süre odasına hapsediyordu. Bunun karşılığında Juana, pasif bir protesto biçimi olarak yemek yemeyi veya uyumayı reddederek yaşamı boyunca kullandığı bir yöntemi kullanıyordu. Kocasını çok seven ve kendini sık sık aldatmasından dolayı öfke nöbetleri geçirip kocasının metreslerine saldıran Juana’nın bu tavırları ile aşırı davranışları, kocası ve babasının işine gelecek şekilde etrafa deli olarak lanse edilmesine sebep oluyordu.

26 Kasım 1504’te annesi Kastilya Kraliçesi Isabella öldüğünde Juana’nın tahta çıkması gerekiyordu ancak bu tahta çıkış, sorunsuz olmaktan çok uzaktı. Hem kocası Philip hem de babası II. Ferdinand, Kastilya’yı Juana’ya bırakmak yerine kendileri yönetmek istiyordu. Bu nedenle erkek olmalarının avantajını kullanarak sinir bozucu bir kadından kurtulmanın en etkili yolunu ortaya koydular. Juana’nın deli olduğunu ve bu nedenle yönetici olmaya uygun olmadığını ilan ettiler.

Juana’nın annesi Isabella, ölmeden önce Kastilya halkının yabancı bir kralı kabul etmeyeceği korkusuyla Philip’in yalnızca Juana’nın eşi olarak hareket edebileceğini şart koşmuştu. Bu nedenle Philip, Kastilya’nın başına geçemiyordu. Juana deli ilan edilince babası Ferdinand, Juana’nın oğlu Charles reşit olana kadar yönetimi naip olarak üstlenecekti. Durum, tamamen Ferdinand’ın lehineydi.

Philip; Kastilya’yı yönetme planları yaparken 1506’da bazı tarihçilere göre tifodan, bazı tarihçilere göre ise kayınpederinin zehirlemesi sonucu hayatını kaybetti. Dönemin yazarlarına göre kocası öldüğünde hamile olan Juana, aylarca ölü kocasının yanından ayrılmayı reddetti. Sık sık Philip’in tabutu, cesedine bakmak ve hatta onu kucaklayıp öpmek istediği için yeniden açıldı.

Temmuz 1507’de Juana, Kastilya’nın naipliğini babasına devretti. Juana’nın kendisi, hiçbir zaman yönetime yönelik belirli bir eğilim göstermemişti ancak yine de Kastilya’nın yönetimini Ferdinand’a bırakma kararının tamamen Juana’nın kendi iradesiyle olmadığına inanılmaktadır.

Ferdinand, kızını 1509’da Tordesillas’taki kraliyet sarayına yerleştirdi yani aslında onu oraya hapsetti. Ferdinand, 1516’da Juana’yı Kastilya ve Aragon Kraliçesi olarak bırakıp öldüğünde bu sefer Juana’nın gardiyanı rolünü oğlu Charles üstlendi. Charles, annesini dedesi Ferdinand’dan daha da acımasız bir şekilde izole etti. Ziyaretçi kabul etmesini dahi yasakladı.

Juana, Charles Kutsal Roma İmparatoru olduktan sonra onu Kastilya’nın haklı kraliçesi olarak kendilerini yönetmesini isteyen isyancılar tarafından kısa bir süre serbest bırakıldı ancak Juana iş birliği yapmıyordu ve neredeyse bir yıllık özgürlükten sonra Charles direnişi bastırdığında Tordesillas’a geri gönderildi. Hayatının geri kalan 30 yılını Tordesillas’taki sarayda hiç ziyaretçisi olmadan geçirdi. Juana, hapsedildiği yerde ömrünün sonuna dek çok sevdiği kocasının ruhu için dua etti ve Nisan 1555’te 75 yaşında iken hayata gözlerini yumdu. Juana’nın hayatının bu dönemi hakkında pek kayıt tutulmadığından çok fazla detay bilinmez.

Velhasıl Juana; aldatılmış, haklarından mahrum bırakılmış, işkence görmüş, sevdiği ve en yakını olan insanlar tarafından hayatının büyük bir bölümünde hapsedilmiş zavallı bir kadındı. Hayatı sinema sektörünü de etkilemiş, hikayesi kurgulanarak 2001 yılında Vicente Aranda yönetmenliğinde “Juana la Loca” adındaki filme konu olmuştur.

Bakmadan Geçme