Suyun Hüznü

Bu sabah içimde kocaman bir bahar rengarenk çiçeklerle bezenmiş bir kırla uyandım. Tatlı bir esintiydi bu....

Bu sabah içimde kocaman bir bahar rengarenk çiçeklerle bezenmiş bir kırla uyandım. Tatlı bir esintiydi bu. Baharın müjdesi.

Dışarıda yağmur yağıyordu. Hafifçe çiseleyen yağmurun kimseyi ıslatıp üşütme derdi yok. Ağaçlara evlerin çatlarına öyle usulcacık düşüveriyor.

İnsan güne gülümseyerek uyanmalı ya her zaman olmuyor yazık ki. Çokluk, “Bu gün ne yapacağım?”,”Yine rutin işler güçler” düşünceleri sarıveriyor zihni.

Gün içinde neler duymuyor neler yaşamıyoruz ki. Yakınımızda uzağımızda. Kırıklıklar, kırgınlıklar, ölümler, zulümler, kazalar, hastalıklar, ayrılıklar. Yaşamı kuşatan dairelerin her halkası, acıyla örülüyor neredeyse. Gün bitiminde yorgun, bitkin ve mutsuz çöküveriyoruz işte.

Öyle olunca da karamsarlık iyimserliğin yerini dolduruveriyor biz henüz fark etmeden. Kötülük kötülüğü olumsuzluklar da ha bire olumsuzlukları çağırıyor. Arka tekerin ön tekeri takip etmesi gibi.

Mutluluk da mutsuzluk da bulaşıcı. Gülen bir yüz gülümseme isteği uyandırırken asık bir surat da var olan bir parçacık neşenizi alıp götürüveriyor.

İnsan, su misali. Soğuk nasıl ki suyu yavaş yavaş donduruyor, hareketsiz kılıyor ise mutsuzluklar da insanın insandan el etek çekmesine, insanlardan uzaklaşıp bir sığınak aramasına yol açıyor.

Küçük bir gülümsemenin gizi, büyüsü, sıcaklığı buz tutmuş bir suyu çözebilir oysa. Onu yavaş yavaş ısıtıp kaynatabilir, buharlaştırabilir.

Her şey insanla güzel değil mi?

Her şey insanla güzel…

Yaşadıklarımız, kendimizi neye yakın bulduğumuzla ilgili. Sıcak mı soğuk mu? Bir tercih çoğu zaman belki bu. Belki de istemsiz bir kaçış.

Ama her ne olursa olsun insan iyiyi güzeli ve hoş olandan yana saf tutmalı.

Soğuyup katılaşıp taşlaşmamak gerek. Buz tutmamak gerek.

Suyun hüznüydü yazdığım. Su yaşam, su nefes. Su varlığımız demek.

Su gibi aziz olun.

Sevgi, dostluk ve umutla.

Bakmadan Geçme