Sınavın adı hayat
Uzunca bir süredir beynimi kemiren bir sözcükle yatıp kalkıyorum: Sınav! Bu sözcük, beni siyah beyaz ilkokul...
Uzunca bir süredir beynimi kemiren bir sözcükle yatıp kalkıyorum: Sınav! Bu sözcük, beni siyah beyaz ilkokul bitirme günlerime götürür. Bununla kalsa iyi ya; ortaokul, öğretmen okulu, eğitim enstitüsü aşılması zor sınav günleriyle geldi geçti. Her bir sınav, belleğimde su damlası lekeli fotoğraflarda bana her baktığımda selam verirler.
En zorlu sınav, belki de ilk olması nedeniyle ilkokul bitirme sınavıydı. Özellikle matematik sınavımı aradan bunca yıl geçtiği halde anımsayabiliyorsam bunda neden, o sınavın sözlü olarak kara tahtada problem çözmemi istemeleriydi.
Burada yaşadığım sınav stresini anlatma niyetim yok. Çünkü hemen pek çoğumuz, yaşadıklarımın benzerini yaşamıştır. Yinelemeye ne gerek var? Bu sınavlardan kimileri kopya çekerek geçse de aslolan, hayat sınavından başarıyla çıkmak değil midir?
Hayatta bizi zorlayan, hayal kırıklığına uğratan, umutsuzluğa sürükleyen pek çok olayla karşılaşırız. Önemli olan, bunları nasıl karşıladığımızdır. Örneğin, sağlık da eğitim, iş ve aş gibi temel sorunlarımızın başında gelir. “Her sözün başı sağlık” deriz. Karşılaştığımız her sağlık sorunu, gerçekte onu nasıl karşıladığımızla yakından ilgilidir. Sonucu doğrudan etkileyen de budur. Bugüne değin belirli aralıklarla ameliyat oldum. Ameliyatlarla sorunlarımdan kurtuldum. Ameliyat olmaktan hiç çekinmedim. Cerrahıma ve ekibine güvendim. Ancak 2018 yılı başında ortaya çıkan bir sorun var ki bunun hemen bir neşter vurularak çözülecek cinsten olmadığı ortadaydı. Yüzümün rengi yeşile, ayaklarımsa dördüncü kattaki dairemize çıkmamda eskisi kadar yardımcı değildi. Bu sinyaller karşısında bir kan testi yaptırmaya karar verdik. Sonuç, herkesi şok etti. Kan değerim, yediye düşmüştü. Bunun üzerine daha derin araştırmaya girişildi. Bulgular, midemde lezyon yani doku bozukluğu olduğunu gösteriyordu. İşin uzmanına gitme gereği doğmuştu. Soluğu Prof. Dr. Erdem Göker’in muayenehanesinde aldık. Benden önce kendisine ulaşan tetkik sonuçlarına bakan hocamız, “Hastayı görmeden bir karar veremem” demiş oğluma. Ben içeriye girer girmez ilk cümlesi, “Oooo biz bu işi hallederiz” oldu. Bu, bir hastaya söylenebilecek en güzel söz olsa gerek.
Hemen herkesin dile getirip uygulamakta zorlandığı şey, moral motivasyon. Bir hasta, önce kendisiyle barışık olmalı ki şifa bulabilsin. Her şeyi başkasından beklemek yerine kendini moral olarak yükseltecek uğraşlar edinmeli. “Bir insanı tedavi edecek en iyi şey meşguliyettir” demiş Razi. Meşguliyetsiz bir hayat, sınavda boş kağıt vermeye benzer.
Kemoterapi tedavimizin ilk dört seansı sonrası ped denilen radyasyon verilerek çekilen tomografi sonuçları kendisine ulaşan hocamız Prof. Dr. Erdem Göker Bey, yüzüme gülerek, “Ne aldıysan, nasıl yaşadıysan öyle devam et hocam” diyerek hepimizi mutlu etti.
Doktorumuzun bu sözünü kimi dostlar açıklamamı istediler. Kısaca özetlemeye çalışayım.
Her şeyden önce, inatçıyımdır. Karamsar değilimdir. Her zorluğu aşacak bir yol bulunacağına inanırım. Başıma gelen bu zorluğu da yeneceğime olan inançla derim ki, ben onu düşüneceğime o beni düşünsün! Haliyle bu düşünceye sahip biri olarak hayatıma kaldığım yerden aynen devam ettim. Sosyal hayattan kopmadım, evimize gelen misafirlere kapımı kapatmadım. Yürüttüğüm işleri sürdürdüm. Bu tarz bir hayat, aldığım tedavinin de olumlu bir yansıması olarak tetkik sonuçlarında kendini gösterdi. Hastalıklar elbette çok çeşitli, her birinde farklı tedavi yöntemleri uygulanmakta. Hatta aynı rahatsızlığa doktorlar, farklı karar verebilmektedir. Ne olursa olsun her hastalığı yenecek olan biziz. İnanmak, başarmanın yarısıdır. Öyle ya, ne sınavlardan geçerek geldik bugünlere. O sınav tecrübeleri, hepimiz için bir yol haritasıdır. Haritadaki işaretlerin ne anlama geldiğini anlamaya çalışmak en doğrusu. Yoksa soluğun kesildiği bir andır ölüm!
Bakmadan Geçme





